Günün bitiminde yemek yenir, şarkı söylenir, dans edilir.
Seven kadınların acılarını hafifletmeyi amaçladığını belirtir. Decameron gelişmekte olan Floransa burjuvazisinin, işleri nedeniyle sık sık uzak ülkelere giden kocalarının dönüşünü beklemekle ömür tüketen kadınları için yazılmıştır. Veba salgınından kaçmak için bir araya gelen yedi genç kadınla üç erkek gönüllerince yaşayarak gülüp eğlenmek, aklın sınırları dışına taşmayan zevkler tadabilmek amacıyla, önce Fiesole dolaylarında bir evde, sonra da bir şatoda konaklarlar. Her gün (cumartesi ile Pazar dışında) öğleden sonra, her biri bir öykü anlatır. Öykünün konusunu günün yöneticisi (kral ya da kraliçe) belirler. Birinci ve dokuzuncu günde ise, herkes istediği öyküyü anlatır. Böylece yüz öykü anlatılmış olur. Mutluluklar, gönül yaraları, kadın erkek ilişkileri, yerinde verilen yanıtlar, çıkar peşinde koşan din adamları öykülerin başlıca konularını oluşturur. Her günün bitiminde yemek yenir, şarkı söylenir, dans edilir.
Osmanlı İmparatorluğundan günümüze ulaşan gerek başkent İstanbul’da gerek eyalet merkezlerinde korunmuş taşra sandıklarında kayıtlı yüz elli milyon yazılı kayıt içinde Pir Sultan Abdal’ın ya da onun önderlik ettiği söylenen Alevi baş kaldırısından söz eden bir belge bugüne kadar gün yüzüne çıkmamıştır. Osmanlı İmparatorluğunun arşiv
Muhtemelen en sağlıklı yol olmasa da kitaplar benim için biriyle tanışma araçları oluyor. Özellikle kurgu olmayanlara işaret ederek böyle yazıyorum.
Bu eseri de Gülten Dayıoğlu'nu hep duyan işiten biri olarak kendisiyle tanışma isteğimin bir sonucu olarak okudum. Belki tanışmak için pek doğru bir eser olmadı.
Dayıoğlu, kitabını daha çok
𝐆𝐈𝐑𝐈𝐒
BU KİTABI MERAK EDİYORSUNUZ AMA KARARSIZ MISINIZ?
O vakit diğer incelemelere bakmayın bile. Çünkü diğer okurlar 'ergen' kitabı diyerek bu romana çamur atmışlar.
Kitapta çok fazla "felaket, lanet, sahtekar, kıyak, berbat", gibi kelimeler yer aldığı için bir ergen kitabı ve seviyesiz olduğunu düşünüyorlar. Onlara
Hemingway, Hemingway adını defalarca tekrarlayabilirim.. ;)
Geçenlerde okuduğum Silahlara Veda ile kendisine bir kez daha hayran bırakınca bir kitapçıya gidip karşıma ilk çıkan kitabı ‘Kadınsız Erkekler’i aldım. Oturup incelerken okuduğum diğer kitapların aksine bunun bir roman değil hikaye olduğunu gördüm. Bu beni daha çok heyecanlandırdı. Ve aklıma Hemingway ile ilgili o meşhur efsane geldi:
“Efsane o ki herhangi sıradan bir gün, bir cemiyet toplantısında, onu çekemeyen edebiyatçılardan birisi Hemingway'e ne derece yetenekli olduğunu sorar, Hemingway ''Senin hayal bile edemeyeceğin kadar.'' diye yanıt verir. Bunun üzerine muhatabı ona, 10 kelimeyi geçmeyen, etkili bir hikaye yazıp yazamayacağını sorar. ''Eğer bunu yazmayı becerebilirsen, ve buradaki herkesi derinden etkilersen yeteneklerin önünde saygıyla eğileceğim.'' der. 10 kelimeye bile ihtiyaç duymayan Hemingway 6 kelimelik bir dram öyküsü yazar. Orada bulunan herkesi etkileyen bu hikaye aşağıdaki gibidir.”
“SATILIK BEBEK PATİKLERİ HİÇ GİYİLMEDİ.”
Aklıma gelen bu kısa öyküsü sayesinde aldığım bu hikaye kitabını çok beğendim. Öyle ki sayfalar birbiri arkasından akıp gitti. Ne ara 72. Sayfaya geldim ne ara 176. sayfada son sayfayı kapattım anlamadım. Hikayeler o kadar açık, akıcı bir üslupla yazılmış ki Hemingway’e hayranlığım bir kat daha arttı.
Siz de benim gibi hikaye sevdalısıysanız bu kitabı alıp okuyun isterim. Kendinizi bir Arenada boğa güreşi izlerken, bir savaş meydanında askerlerle konuşurken, ya da duyguların sizi sarıp sarmaladığı bir aşkın kuytusunda bulabilirsiniz. Benden söylemesi… :)