Akşam mektebin salonunda bir müsamere verilecekti. Buraya herkes davetli idi. Sen de gittin. Arkadaşlarından çokları müsamereye iştirak ediyorlardı... Muallim seni nedense almamıştı. Bakalım, neler olacaktı? Herkes merakla bekliyordu. Nihayet perde açıldı. Bir köşede göbekli, kalın boyunlu bir hoca minderin üzerinde oturmuş, sallana sallana bir şeyler okuyordu. Elinde meşin kaplı bir kitap vardı, Kur'an-ı Kerim'di galiba. Hem okuyor, hem de arada sırada geyiriyor, her geyirişinde "estağfurullah!" diyordu. Hocanın hemen başının üzerinde bir falaka, diğer köşede de çerçeve içinde âyet yazılı bir levha asılı duruyordu. Derken odayı pejmürde kıyafetli, burnu sümüklü bir sürü çocuk doldurdu. Çocuklar ezile büzüle hoca efendinin karşısında diz çöktüler. Hoca gâh kitaba, gâh öfkeli öfkeli çocuklara bakıyordu. Sık sık geyiriyorhemen arkasından basıyordu: "Estağfurullah"! O kadar kerih, o kadar iğrenç vaziyetler alıyordu ki adama bakıp da tiksinti duymamanın imkânı yoktu. (Tabiatıyla bütün bunlar Müslümanlığı ve onu temsil edenleri tezyif, tahkir etmek, halkın gözünden düşürmek için ustaca tertip edilmiş oyunlardı.)
Lâiklik ve inkılâpçılık perdesi arkasında, yoksul Anadolu halkının imanını, vicdanını, hak ve hukukunu pervasızca çiğnediler. İklimlere ve kıtalara hükmeden ecdadımızı, şurada burada, Halkevleri'nde türlü kılıklara sokarak tahkir ve tezyif ettiler. Bizi mazimizden, bizi kökümüzden, bizi bizden ayırdılar. Ne kadar batırdılarsa, o kadar
Vaktiyle Çanakkale'yi topla tüfekle geçemeyen kuvvetler, şimdi başka kanallardan kolayca geçmesini bildiler. Türkiye'miz bir uçtan Bir uca yabancı zevklerin, yabancı eserlerin, yabancı fikirlerin bir panayırı hâline gelmiştir.
Kültür emperyalizmi, siyasi askeri emperyalizmden daha tehlikelidir. Çünkü milletler topla, tüfekle, zorla yok edilemezler.Fakat, yabancı ideolojilerin, yabancı zevklerin propagandası içinde kendilerini kaybeder, erir giderler.
İnsanlar…Birbirini atlatan,aldatan,çekiştiren yiyip yutan insanlar…Kalp kapılarının,gök kapılarının,Allah’a giden bütün yolların,servetlerle,şöhretlerle,şehvetlerle,menfaatlerle kapandığı bir cemiyette sen ne yapabilirdin çocuğum,ne yapabilirdin?
“Günahkar insan viranelere benzer. Onun gönül evine çabucak girilir. Günah işlemedim iddiasında bulunan insan kalelerle, surlarla çevrilmiş şatolara benzer. Bu şatoya hiçbir Tanrı misafiri, hiçbir ışık giremez. Bu gönül kibir evidir. İnsanı batıran da budur. Zira ‘Mağrurun hasmı bizzat Cenabıhaktır..."