Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Ben zannediyordum ki ömürlerimizin teknesini istediğimiz sahile götürmek için yalnız onun dümenini ele almak kâfidir. Şimdi anlıyorum ki değilmiş.Yollar görünmez kayalarla doluymuş. Onlara çarpmamak lazımmış. Daha fenası gizli cereyanlar varmış ki insan onlara kapıldığı zaman yolun değiştiğini, gittikçe uzaklaştığını fark edemezmiş... Tâ ki kendisini başka sahillere düşmüş görünceye kadar."
Milliyetçilik sözü Türkiye'de müsbet bir kıymet taşıdığı için diğer cereyanlar da milliyetçilik iddiasını büsbütün bırakmış değillerdir.İnkilâpçılar da milliyetçi olduğunu söylüyorlar, ama onların modernleşme teşebbüsleri Fransızlaşmaktan başlamak üzere uzun bir mesafe alarak Marksizme kadar geldi.
Reklam
Deli, dostunu bulamayan kimsedir. Yalnızlık, deliliğin hammaddesidir. Bir muhatap bulunca, deliliğin çemberinden çıkarız. Mesela kendimi mum sanıyor olsaydım ve biri de cereyanlar kesilince beni yaksaydı, delilikten yırtardım.
"Sen gülünce cumartesi olur, çizgi filmler başlar. Sen gülünce balkon serinler. Sen gülünce ders biter, aşıcılar gelmekten vazgeçer. Sen gülünce perde açılır, Kızılderililer hiç ölmez. Sen gülünce cereyanlar gelir, Metin gol atar, Rıdvan sahalara döner."
‘’Memleket ve milletimizin İzmir, Adana ve havalisinde maruz kaldıkları müellim hadisat kafi gelmiyormuş gibi yine aynı tecavüzatın feci bir safhasını teşkil eden Maraş’taki vekayii vesile ittiaz eyleyen Ermeniler ve düşmanlarımız İslam tarafından binlerce ve binlerce Ermenilerin katlolunduğunu cihana işaa ederek Avrupa’da aleyhimizde yeni cereyanlar ihdasına çalışıyorlar. Yine aynı maksatla Ermenilerin bir ay matem tutarak bu suretle propagandalarını takviye etmek istedikleri anlaşılmıştır. Bilmukabele her tarafta Mevlid ve tahm-i şerif kıraat olunarak İzmir, Adana, Maraş, Urfa, Ayintap, Birecik, Kozan, Hacin havalisinde şehit olan dindaşlarımızın ruhlarına ithaf olunması ve neticesinin buraya ve Dersaadet matbuatına ve Meclis-i Mebusana iş’arını rica eyleriz.’’ (Mustafa Kemal Paşa’dan her yerde yoğunlaşan Ermeni propagandasına karşı alınacak tedbirleri bildiren genelgesi ve Anadolu Kadınları Müdafaa-ı Vatan Cemiyetine olan yazısından)
''Bütün Avrupa ayni tereddüt içinde: Almanya, Fransa ve İngiltere sağla sol arasında gidip geliyorlar. Milli ve beynelmilel cereyanlar, dini lazühdi cereyanlar, katolik izdivaç ve serbest aşk cereyanları, ahlaki ve gayri ahlaki cereyanlar bütün beşeri iradeyi ikiye bölüyor ve tereddüde düşürüyor. Onun için izdivaçlar azalıyor ve gençler tereddüde düşüyorlar, izdivaç, en azından bir tek şeye inanmaktır. Bu çılgın, bu kudurmuş tereddüt ve şüphe devrinde sarsıntıyı en çok hisseden müessese izdivaçtır. Fakat şüpheye ve tereddüde lanet savurmadan evvel hakkını verelim. Zekanın en sivri noktası şüphe ve tereddüttür. Bütün Rönesans bir şüpheden doğdu. Bütün yeni felsefe zaferini Descartes'ın şüphesine borçludur. Fakat mücerret sahada zekanın evcini işaret eden bu şüphe ve tereddüt, ameli sahada ölümden başka bir şey değildir. O noktaya kadar çıktıktan sonra, insanın hayat ve müşahhas dünya içindeki azami kıymetine varabilmek için, tereddütten karara geçmesini bilmek lazım dır. Çünkü bu, ölümle hayat arasındaki huduttur. İşte ben dünyada ve kendimde bu dönümü hissediyorum. ''
Reklam
''Mütearifelere karşı isyanımızı bir orijinalite sanıyoruz; bu senin ve sizin kabahatinizden ziyade,tesiri altında kaldığınız Avrupa fikriyatının züppeliğine ait bir şaşkınlıktır. Klasik memelerden süt emmeyen bütün fani yeni cereyanlar, senin gibi milyonlarca kurban veriyor. Analığa karşı hürmetsizliğimizin cezası, aynı zamanda, hem tabiattan, hem de cemiyetten geldiği için iki misli dehşetli olacaktır.''
Ben zannediyorum ki ömürlerimizin teknesini istediğimiz sahile götürmek için yalnız onun dümenini ele almak kafidir... Şimdi anlıyorum ki değilmiş... Yollar görünmez kayalarla doluymuş... Onlara çarpmamak lazımmış... Daha fenası gizli cereyanlar varmış ki insan onlara kapıldığı zaman yolun değiştiğini, gittikçe uzaklaştığını fark edemezmiş... Ta ki kendisini başka sahillere götürene kadar...
Sayfa 67 - İnkılap YayıneviKitabı okudu
Ben zannediyordum ki ömürlerimizin teknesini istediğimiz sahile götürmek için yalnız onun dümenini ele almak kafidir... Şimdi anlıyorum ki değilmiş... Yollar görünmez kayalarla doluymuş... Onlara çarpmamak lazımmış... Daha fenası gizli cereyanlar varmış ki insan onlara kapıldığı zaman yolun değiştiğini, gittikçe uzaklaştığını farkedemezmiş... Ta kendisini başka sahillere düşmüş görünceye kadar...
Sayfa 76
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.