Doğadaki hiçbir şey kendisi için yaşamıyor.Nehirler kendi sularını içmiyor.Ağaçlar kendi meyvelerini yemiyor.Güneş kendisi için parlamıyor.Her şeyin diğerleri için yaşaması bir doğa kanunu.
“Sonsuza kadar görebiliyordum ve görebildiğim her yerde kara ve kıyı hattı, dağlar, limanlar, yeşil ağaçlar ve mısır tarlaları vardı, gökyüzünün içine doğru, sonsuza kadar.”
Eskimo ( kizildereliler) de agac kesmek suc sayilirdi.doga ,hayvanlar,bitkiler birlikte ilahi bir sistem gordukleri icin ki ( oyle zaten) tarim alani acacaklari zaman agaclari kesmek yerine hep birlikte toplanip agaclara lanet okurlardi .lanet okuma etkisiyle o bolgedeki tanimlanan agaclar bir sure sonra kendiliginden kuruyup verimsizlesir ve ölürlerdi.
Gunumuzde bunu degerlendirdigimizde siyonizm ve bunlarin urettikleri hersey boykotla ve dualarla lanet okunuyor.Lanet okunan hersey verimini kaybeder katkidan cok zarar verir.o nedenle hicbir israil urununu bedava verseler almayin.
İki arkadaş yürüyorduk
İki ayrı fikrin temsilcisi gibi
Ona doğa ne kadar güzel dedim
Ağaçlardan hiçbir şey gözükmüyor dedi
Ağaçları doğanın bir parçası saymayan zihniyetti
Ağaçları kestiler
Lisedeydim. Bir arkadaşım bana bir saat hediye etti, taktım eve gittim, bahçedeyiz…
Akrabalar var. Saat dikkatlerini çekti ben de, “Arkadaşımın hediyesi.” dedim.
Teyzelerden biri;
─ Nasıl arkadaşmış o, kimse kimseye durup dururken hediye almaz, bak bana alan var mı? dedi.
İnsanımızın sevgi anlayışıyla bilinçli olarak ilk o gün yüz yüze
Koku orucu için en uygun zaman 18 Kasım haftasıdır. Bu mevsimde beden daha derin nefes alma ihtiyacı hisseder. Buna karşılık ulu yaratanın kusursuz sisteminde ağaçlar bu üç ay boyunca hiç olmadığı kadar bolca oksijen üretirler. Sonbahar mevsiminde insanların daha çok susmalarının, içe dönmelerinin ve ara sıra derin nefesler çekmelerinin nedeni budur. Zira bu esnada gerçekten değerli bir koku alınmıştır. Koku orucu sırasında kimseyle konuşulmadığı için birkaç gün sonra düşüncelerde de bir sükût yaşanır. Dışarısı nasılsa içerisi de öyle olmaya başlar. İç doğa dış doğayla uyumlanır. Koku orucunu uzun yıllar boyunca gerçekleştirenler de vardır. Kendi arzularıyla yıllarca konuşmayanlar, orucun sonunda öyle güçlü bir iradeye sahip olurlar ki diledikleri her şeyi başarırlar.
"Ağaçlar, dağlar, taşlar, nehirler kılavuzundur."
Dünyanın en eski inançlarından olan ve günümüz Japonya'sında halen hüküm süren Şinto geleneğinin kalbi doğadır. Onlara göre esen rüzgarı hissetmek için durmak, sabah kahvesinden önce güneşi selamlamak, bir yaprağın düşmesini beklemek günlük rutinin bir parçasıdır. Şintoizm bir inanç sisteminden çok daha fazlasını barındıran bir yaşam felsefesidir.
Bir güle yakından bakıp da Tanrı'yı görmemek mümkün mü? Ya da denizin altındaki yaşamda onu bulmamak? Rüzgar esecek ki doğa birbirine karışacak, toprak ana bize cömert davranacak. Biliyoruz, hissediyoruz, yer küre kıymetli bir yer. Ama ne kadar? Şinto'ya göre tapılacak kadar. Ya size göre?
*Arka kapak yazısıdır. Kitabı tanıtmak amacıyla inceleme niteliğinde paylaşılmıştır.
“Erken Türk inançlarında yer, sular, dağlar, ağaçlar ve ormanlar gibi doğa varlıklarının ruhlara sahip olduğuna, Iduk Yir Sub (Kutsal Yer- Su Ruhları) denilen bu ruhların, bulundukları bölgelerdeki Türk boylarını koruduğuna inanılırdı.”