Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gerçeği, büyük adamların ona baktığı ışıkla görmeyi öğrenmeliyim.
Dikenli yollar...
Kavramlar ve ahlâkî ilkeler yere saçılmış toplu iğneler gibiydi; insanı yürümekten, oturmaktan, hatta yemekten korkar hâle getiriyorlardı.
Reklam
Zihnim kadim bir hayalet gibi dünyayı dolaşıyor ve yıkımın, karışıklığın yarattığı olanca değişime rağmen onu eskiden olduğu haliyle tekrar inşa etmeye çalışıyor.
"Ruhların da siması vardır; birine uyan diğerine hiç yaraşmayabilir."
Kadınlardan daha cılız fikirlere sahip olmaları, buna karşılık, fikirlerin etkili olmadığı bir toplum ve ev hayatında cankurtaran rolü üstlenmeleri beklenirdi.
"Değiştiremeyecek olduktan sonra, söylemenin ne yararı var?"
Sayfa 408 - Yapı Kredi Yayınları / 4. BaskıKitabı okuyor
Reklam
"Olabileceğimiz kişi olmak için asla çok geç değildir." GEORGE ELIOT
Sayfa 174Kitabı okudu
İki insan arasında güvensizliğin yarattığından daha büyük bir yalnızlık var mıdır?
..sanırım bir insanın yiyeceği en sert taş, gerçeğin ta kendisidir.
George Eliot
“Etkileme gücümüze saygı duymalıyız. Başkalarının hayatımızı ne kadar etkilediğini biliyoruz, o zaman bizim de başkaları üzerinde etkimiz olacağını unutmamalı.”
Reklam
"Her kadının birtakım amaçları olmalıdır, yoksa bir canavara dönüşür." George Eliot, Daniel Deronda
…tamamen haklı olduğunuza inandığınız bir tartışmadan soğukkanlılıkla geri çekilmek evlilikte, felsefede olduğundan daha sinir bozucudur.
"Hepimiz her şeyden habersiz kendi dünyamızı kurmakla meşgulken, varlığını rahatça sürdürdüğü yerden uzun zamandır gözlerini dikmiş sanki gizli gizli bizleri izleyen herhangi bir olguyla aniden karşılaşınca, kendimizi aşağılanmış gibi hissederiz."
Sayfa 388 - Yapı Kredi Yayınları / 4. BaskıKitabı okuyor
Bir insanın kendinden memnun olması vergisiz bir tür malvarlığıdır ve onun değer kaybettiğini görmek hiç hoş değildir.
George Eliot, çektiği onca sıkıntıdan, ancak kendisini St. John's Wood'da izbe bir eve atarak kurtulabilmiş ve insanların onu kınayan bakışlarının gölgesi altında kalma pahasına oraya yerleşmişti. "Şunun iyice bilinmesini istiyorum ki," diye yazmıştı, "davet edilmeyi beklediğini açıkça beyan etmeyen hiç kimseyi buraya beni görmek için asla davet etmeyeceğim." Öyle ya, bir günahkâr değil miydi o? Evli bir erkekle yaşamıyor muydu ve onu öyle görmek hasbelkader ziyaretine gelmek isteyen Mrs. Smith'in ya da falancanın iffetine halel getirmez miydi? O yüzden de, toplumun kurallarına boyun eğmeli ve “dünya denen şeyden kopuk” bir yaşam sürmeliydi. Ama aynı dönemlerde, Avrupa'nın öbür tarafında, falanca çingeneyle ya da filanca soylu hanımefendiyle özgürce yaşadıktan ve savaşlara katıldıktan sonra, sıra kitaplarını yazmaya geldiğinde işine müthiş şekilde yarayacak olan türlü hayat deneyiminin içinden dilediğini sansürsüz ve engelsiz olarak seçip alabilen genç bir adam yaşıyordu. Şayet Tolstoy isimli bu adam, Priory'de evli bir kadınla “dünya denen şeyden kopuk” gözden ırak bir yaşam sürmüş olsaydı, toplumun vermek istediği ahlak dersi onu ne gibi yüce duygulara ulaştırırsa ulaştırsın, Savaş ve Barış'ı yazması belki de mümkün olmazdı, diye düşünmeden edemedim.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.