Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Annemin şimdiye kadar en hayret ettiği şey, benim fazla gevezeliğim olduğu için, bugünkü sükûtumun farkında bile olmuyor. Babama gelince, o da kendi âleminde anlaşılmaz bir insandır. Fakat geçen gün bana garip bir şey söyledi. Öğle yemeği için kışladan dönmüş, ceketini çıkararak yanıma oturmuştu. Uzun uzun yüzüme baktıktan sonra gülümseyerek: “ Züleyha, senin ne kadar çok susacak şeyin varmış!” dedi.
Sayfa 49 - İnkılâpKitabı okuyor
—Bazı vakalar karşısında, kaza ve kader demekten başka çare bulunmuyor...
Reklam
İnsanın zaman zaman yaraları ile tuhaf bir ilişkisi oluyor: Bitsin istiyoruz, kabuk bağlıyor mesela fakat kaşımaya devam ediyoruz. Bilerek. Ne tuhaf. Afşar Timuçin, "İyileşen yaraya ikide bir dokunmanın ne anlamı var?" diye bu yüzden sitem eder. Bu eziyeti ne kendimize ne bir başkasına yapmalı sevgili okur. Yaralar yaşandığıyla kalmalı.
"Epiktetos'un söylediği gibi: Bir cesedi sırtlanmış küçük bir ruhsun sen." Dokunduğum her şey ölmeye mahkum. Ben de. Çevremiz, dünya ve evren zamanla bozunur, dengesini kaybeder. Bir daha eski haline dönemez. Atomlarımızdan başlayarak bir saniye öncesinden çok farklıyızdır. Geçmiş artık değiştirilemez. Fakat geçmişe dokunduğun sevgi, bilgi ve ilgi sonsuza kadar yankılanır. Sadece yıldırım, deprem, sel, kurşun, hastalık öldürmez. Sözler de öldürür. Sözler de bizi öldürdü. Sussuzluk bir çiçeği kurutmaz, bazen fazla güneş de kurutur. Bir çiçeğe ruh veren kokusudur. Ya insana ruh veren nedir sevgi bilgi ve emek dışında. Şimdi karanlık bir öykünün sayfaları içinde nerede biteceğini bilmeden yürüyen cümleleriz. Henüz son nokta konulmadı.
68 syf.
9/10 puan verdi
·
20 saatte okudu
Körler ülkesinde tek gözlü insan kraldır!
"Galileo inkar et, dünya dönmüyor!" "2+2=5" "Hypatia’nın gözlerini çıkararak kör ettiler." "Diri diri yakılan Pisagor ve öğrencileri." "Taşlanarak öldürülen İskenderiyeli Hypatia." Ne kadar az bilirsen o kadar iyi uyursun, der
Maksim Gorki
Maksim Gorki
Tarihten ve eserden ilham alarak şunu söyleyebilirim ki:
Körler Ülkesi
Körler ÜlkesiH. G. Wells · Kolektif Kitap · 20182,411 okunma
188 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
33 saatte okudu
SAÇ ÖRGÜSÜ" “ Suçluluk duygusu davet etmediği halde gittiği her yere peşinden gelen eski bir yoldaş gibiydi. Bir tarlanın ortasında dikilmiş reklam levhası, bir yüzün ortasına çıkmış siğil gibi çirkin ve gereksizdi, ancak vardı. Oradaydı. Kabul etmekten başka çaresi yoktu." Üç Kadın, Üç Ülke, Üç Hikâye "Hayır" deme gücünü
Saç Örgüsü
Saç ÖrgüsüLaetitia Colombani · Yan Pasaj Yayınevi · 20206,5bin okunma
Reklam
Kampanya: Atsız Affedilmelidir! Atsız'ın hapse atılmasıyla ilgili ilk protesto bir Alman bilim adamından gelmiştir: Dr. Heinrich Georg Baum. 20 Kasım 1973'te Bon'daki Türkiye Büyükelçisi Vahit Halefoğlu'na yazdığı bir dilekçede olayı protesto ettiğini ifade ediyor, Cumhurbaşkanı'na da bir dilekçe yazdığını belirtiyor ve
Atsız Taşınıyor-Bostancı'daki Evin Şartları Çok Kötüdür Hacaloğlu'na yazılan 05 Aralık 1972 tarihli mektuptan Atsız'ın Bostancı'daki daireye de nihayet taşındığını öğreniyoruz. Evin kaloriferleri ve elektrikleri henüz çalışmamaktadır, kitaplar da eve sığmamıştır. Atsız'ın bu yeni evi, Bostancı'da dört katlı bir
Atsız Yine Rahatsız-Bu Defaki Rahatsızlık Bronşit Atsız'ın yorgunluğuna 13 Ocak 1972'de bir de hastalık eklenmiştir: Bronşit. Hastalığını 4/5 Şubat tarihli mektubunda Hacaloğlu'na bildirdiğine göre 23 günden beri bronşittir. Üstelik bir türlü ısınmayan bir evde yaşamaktadır. Mektubunda şöyle diyor: "Hele bu kış, beni fenersiz yakaladı. 13 Ocak'tan beri hastayım. Bir türlü geçmeyen bir bronşit beni eve bağladı. Sobasız odalarımızda ısı bazen 2 dereceye kadar düşüyor. Bronşitli bir hasta için bu ısıda kalkıp soba yakmanın ne belâ olduğunu çekmeyen bilmez. Oturduğum odada hem aygaz sobası, hem de gaz sobası yanıyor. İkisi birden yanınca palto ile oturulur hâle geliyor. Fakat bu odadan dışarı çıkmak mühim bir problem. Neyse..." (Hacaloğlu 2013: 167-168). 5/6 Mart'ta yine Hacaloğlu'na yazdığı mektupta “Benim hastalığım tamamı ile geçti." diyor (s. 172). Demek ki hastalık bir aydan fazla sürmüştür. Fakat 24 Nisan'da yine Hacaloğlu'na yazdığı mektupta "Hâlimi, eski bir hekim gözüyle pek beğenmiyorum." demektedir (Hacaloğlu 2013: 188). 04 Haziran'da Oraltay'a yazdığı mektupta da yine rahatsızlığından bahsediyor: “Ben rahatsız olduğum için evden çıkıp oralara kadar gidip bakamıyorum. (Bostancı'da yapılmakta olan evin durumundan bahsediyor.) Rahatsızlığım, yaz nezlesi denen berbat bir şey. Sokağa çıkıp terlemeye gelmiyor. Bu da, kışın geçirdiğim bronşitin devamı." (Hacaloğlu 2013: 195).
Eski söylenceler Pandora'nın Kutusu konusunda değişik yorumlarda bulunuyor. Bir söylenceye göre tanrılar Pandora'ya mühürlü bir kutu veriyor ve bunun insanlığa bir armağan olduğunu söylüyorlar. Öte yandan kutunun içinde ne olduğunu açıklamıyorlar ve kısa sürede Pandora merakına yenik düşüyor . Kutuyu açar açmaz içindeki tüm kötülükler (hastalık, acı, keder, delilik, kıskançlık ve ölüm) etrafa saçılıyor. Pandora hemen kutunun kapağını kapatıyor ama içeride yalnızca umut kalmıştır.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.