Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Kader yumurtaları, bir diğer deyişle romanın yardımcı ana karakteri olan Rokk-Kaderov isminden Rokk'un Yumurtaları, Mihail Bulgakov'un kaleminden çıkan bir kötücül bilim kurgu romanı.
1928 yılında Stalin döneminde geçen hikaye Moskova Zooloji Enstitüsü müdürü aynı zamanda baş karakter Profesör Persikov'un çalışmalarına dayanıyor. Persikov bir şans eseri yaptığı kurbağalar üzerindeki çalışma sırasında üremeyi ve gelişimi devasa düzeyde hızlandıracak kızıl bir ışın fark eder. Bu kızıl ışını denemeler ile elde etmeyi ve kullanmayı öğrenir. Bu esnada bir tavukları etkileyen bir salgın baş gösterir. Bu iki olay yan yana gelerek gündem olunca Sovyet rejimi çalışmaya el koyar ve bilimin ışığında bir çalışmaya kalkışır.
Kitabı başından sonuna çok beğendiğimi, ilk defa bu kadar heyecanla kitap okuduğumu söylemeliyim. Bulgakov'un Tıp fakültesi mezuniyetinden midir bilmem ama bir kitaptaki anatomik olaylar beni ilk defa bu kadar etkiledi. Bulgakov'un kitaplarını çok seviyorum gerçekten.
Sovyet hükümetine ve topluma bir hiciv niteliğinde olan, bilimin ne olduğu, nasıl faydalanılması gerektiği ile ilgilenen, doğanın ve onun gücünün ulvi oluşunu aktaran belli açılardan ders niteliğinde bir eser. Ek olarak hani şu, yaratıcıya sığınmak, varoluşçulukta bahsedilen o yüce kurtarıcının gelmesini beklemek, beklentileri üzerine düşündürücü bir yanı da var benim fikrimce.
Persikov da canlı organizmaların üreme hızlarını artıran ve onları devleştiren yeni bir "kızıl" ışın keşfeder. Kurbagalar üzerinde dener. Ona göre tam bir başarı degildir çünkü sonuçlar için erkendir. Gazetelerde ismi yalnış yazılması onu kızdırır. Tavukların öldüğünü de salgını da bilmiyorken zorunda kaldığı için çok daha sinirlidir. Daha sonra tavuk ve yumurta krizini çözüp kahraman olacakken neler yaşadı neler. Gerisini de okuyup öğrenmenizi tavsiye ederim. Gerçekten yaşandı deseler inanırım. Tek solukta okudum ve beğendim.
Kitap köklü bir aileye mensub, baba tarafından İrlanda anne tarafından İngiliz kökenine sahip olan Güneydoğu Asya araştırmacısı Benedict Anderson’un yaşamını konu alır. Yazar Çin’in Kumning kentinde doğmuş olmasına rağmen bir çok bölgeyi gezmiş ve farklı kültürlerle temas etmiştir. Kitabın yazılma amacı Japonya’daki öğrencilerin yazara olan merakı ve öğrenme arzusunun oluşturduğu taleptir. Konular belli bir kronolojik sıralamaya göre düzenlenmemiştir. Yazar hatıralarını gün vermeden, hafızasında kaldığı kadarıyla anlatma üslubunu benimsemiş. Sadece Güneydoğu Asya’yı merak edenler için değil 1960-80 dönemi ABD üniversitelerindeki değişimi içeren önemli bilgiler verir. Eski tip klasik eğitim modelinde eğitim almış olan Anderson’u meteakiben eğitim alan araştırmacılara ve eğitim modeline yaptığı eleştriler dikkate şayandır. Ayrıca “Hayali Cemaatler” ve “Üç Bayrak Altında” kitapları hakkında kısa da olsa yazarın kendince eleştrisi, kitabın yayımlanması ile ilgili yaşanan süreç ve tepkiler ile ilgili bilgiler mevcut. İlgi çekici bir kaç pasaj eklemek gerekirse;
*Jim siegel bir keresinde bana şöyle demişti: “Arkadaşlarım ve tanıdıklarım içinde kendi alanıyla alakasız kitaplar okuyan tek kişi sensin. Ben “Bunu büyük iltifat kabul ettim” s.160.
*Özgürlük yolunda savaşan kurbağalar, kasvetli, yarım hindistan cevizi kabuklarının altında büzüldükçe kaybetmekten başka şansları yok! Dünyanın bütün kurbağaları birleşin! s.172.
Hem küçükler hem büyükler için harika bir seri. Serinin bütün kitaplarını alacağım. Çocuklarınızla birlikte keyifli vakit geçirip, yeni şeyler öğrenebilirsiniz
Okuduğum en nitelikli kitaplardan biri oldu.
Normalde 600-700 sayfada bir çok büyükçe terimle bile zar zor açıklanabilecek konuyu 50 sayfaya sığdırıp her yaşa uygun hale getirmek büyük bir yetenek, ustaca yazılmış.
Sürü psikolojisinin kişinin bakış açısına baskısını yani fikirleri kısıtlayıp kişileri tembelliğe ve çaba göstermemeye itip
Doğal dengeyi anlatan harika bir eser. Birlikte yaşamanın önemine değinen, resimleriyle dikkat çeken bir kitap. Kurbağalar kendilerine sonunda kurak olmayan bir göl bulurlar. Orayı insanlar da keşfeder ve bir köy kurarlar. Kurbağalar gece gündüz şarkı söylerken köy halkı bir türlü uyuyamamaktan şikayetçidir. Durumlar içinden çıkılamaz hal alınca bakalım nasıl çözüm bulunacak:)
Kitabın sonunda Livaneli bizzat demiş ki "Son Ada en siyasi romanımdır". Dolayısıyla oldukça sağlam bir sistem eleştirisi okuyacağınızı baştan belirtmek isterim dostlarım.
Küçücük minnacık bir adada kendi halinde yaşayan bir grup insan... Sistem yok, kapitalizm yok, para hırsı yok, birbiriyle yarış yok... Halk o kadar mutlu ki, tam bir
Merhaba arkadaşlar. Elveda Tolstoy! Geldik yazarın son kitabına ve bu seriyi sonlandırırken açık ara en çok hikayesini barındıran kitabını da geride bırakmış olduk. 100’e yakın minik öyküyü içinde barındırıyor. Hani bunu tek tek yazmak istemezdim ama kendi prensiplerimle asla çelişemezdim ve açıkça çok fazla üşendiğimi belirterek söylüyorum ki en
Kurbağalar Aristophanes
İsmi Kurbağalar olup sadece bir yerde ortaya çıkan ve vıraklama deyince çekip giden sonrasında da ismiyle pekde alakası olmayan bir oyun. Dionizos(ki kimilerine göre tiyatronun babası), yolculuğa çıkıp Aiskhylos ile Euprdes i kapıştırıp duruyor. Oyunda başarılı bulduğum kısımlar ise tiyatronun çıkışı,tarzına dair yorumlar. Arada siyasilere de sağlam giydiriyorlar bu arada. Son olarak da oyun bana Eşşek Kırpmak deyiminin olmayacak işlerle uğraşmak dendiğini öğretti.
Dipnot:Aristophanes yetkili bir abi olabilir ama bu adamın oyunlarını okurken cidden uykuyla kavga ediyorum,olmir olmir olmir:)
Öğrencilerim için almıştım. Ancak beklentimi karşılamadı kurbağa türlerine çok fazla yer vermesine rağmen yaşam döngüsü geçiştirilmiş sanki. Amfibik gibi bilimsel kavramlar var ama bu da örneklendirilmemiş ben daha dolu dolu bir kitap bekliyordum. Bu kitapla kurbağalara dair doyurucu bilgiler öğrenmek değil de kurbağalara karşı bir merak uyandırmak mümkün olabilir. Espirili bir dil kullanılmaya çalışılmış o da beni ve öğrencilerimi güldürmedi. 3-4 yaş için belki ama kesinlikle 5 yaşından sonrası için daha farklı bir alternatife yönelmek gerekir…
Şu Dil Meselesi
Hem çeviri yapan hem bir İngilizce öğretmeni olan yazarın eserinde beni en çok düşündüren şey yine dil meselesi oldu. Son zamanlarda basılan öykü kitaplarında, bunlar genellikle ilk ya da ikinci öykü kitapları oluyor, dildeki bu özensizlik vaktimi de paramı da çaldığı için öfkeleniyorum. Yayınevlerine, editörlere kızgınım. Sanırım bu öfkenin teğet
Rahatsız edici.
akşamlar rahatsız edicidir
bu öyle bir kitaptı ki, bitirdiğimde beyaz duvarla uzun bir süre bakıştık. Öyle ki, bunu yazmaya başlamadan önce bu beyaz ekranla da aynı durumu yaşadık.
Kimsenin hakkında konuşmadığı şeyleri okumayı, seslerini duyurmak isteyen insanları seviyorum, bu yüzden ağır konular okumak her ne kadar yüreğime otursa da
"İnsan başkalarına ancak onların anlayabilecekleri ve layık oldukları kadar iyilik yapabilir." (S.96)
Vakti zamanında Abdera isminde bir ülke varmış. Anladığım kadarıyla bu bir rivayet değil gerçeklik payı olan bir durum. Burada yaşayan halk doğmacı,tutucu bir halk. İçlerinden biri (Demokritos) bir gün ülkeyi terk eder ve başka diyarları ziyaret ederek ülkeye geri döner. Her türlü yeniliğe karşı olan halk, başka ülkelerin daha güzel ve doğru olduğuna asla inanmaz. Demokritos halkı değiştirmenin mümkün olmadığını fark edince inzivada yaşamaya başlar. Kitabın ikinci bölümünde ise bir eşekçi ile bir dişçi arasında yüksek mahkemeye kadar uzanan eşeğin gölgesi davası konu ediliyor. Böylece Abdera'daki hukuk ve adalet anlayışı ile kitlelerin nasıl sürüklendiğini okuyoruz. Son kısma geldiğimizde ise Abdera'yı istila eden kurbağalar ve fareler nedeniyle Abderalıların Dünya'nın her yanına yayılışı anlatılıyor.
Wieland kitabı yazarken tek yaptığının hayal gücünü kullanmak olduğunu söylemiş. Fakat kitap bittikten sonra Dünya'nın her yanından "neden kendi halkından bu şekilde bahsedildiğini bunu nasil bildiğini, içlerinden birinin bundan bahsetmiş olabileceğini vs" türünden mektuplar alıyor. Böylece Abderalılarin hiç yok olmadığından hala varlıklarını başka halkların içinde devam ettirdiğinden emin oluyor.
Kitabın hemen her cümlesi hiciv içeriyor. Yazar Abderalıları yerden yere vurmaktan çekinmiyor. Bence her hukuk öğrencisinin mutlaka okuması gereken bir eser. Çok sevdim, herkese kesinlikle tavsiyemdir. Keyifli okumalar dilerim.
