İlk psikolojik roman olma özelliğine sahiptir. Kitabı okurken ilk şaşkınlığım kadınlara erkek, erkeklere kadın ismi verilmesiydi. Güzel bir kitap olmasına rağmen bazı sayfalarını bilinçsizce okudum.
Mehmet Rauf'un kendi özlemlerini yapmak istediklerini fakat şu gaddar hayatın gerçekleştirmesine izin vermediği ve yazarında özlemlerini giderdiği bir kitap. Yazar gerçek hayatta yapamadıklarını kitabında yapıp meydan okumuş gibi şu hayata. Kim bilir belki de hayalleri gerçekleşemeyen insanlar tarafında bu kadar sevilmiştir bu nadide eser...
Çok severek ve büyük bir merakla okuduğum romanlardan bir tanesi hemen bitmişti oysaki hiç bitmesin istiyordum. Mehmet Rauf beni Eylül romanındaki hayat verdiği karakterlerinin içine dahil etmişti hemen. Uzun bir süre etkisinden çıkamayacağınız, favori kitaplarınız arasında yer edecek kendine hiç kuşkusuz. Okumayanlar okuyun bence.
"Eylül!.. Henüz renk ve güzel kokular bitmemiş, fakat baharın bol renkleri, hissedilmez şekilde kaybolmuştu. Bu kayboluşta geri gelmek ister gibi bir eda vardı ama, bu boş, acı, hırçın bir edaydı ve buna karşın baharın rengi soluverdi. Artık uyanmış, doğanın ruhunu görüyordu; yaprakların nasıl sararmış, birçoğunun düşüp çamurlarda çürümüş olduğunu görüyor ve şimdi, hava ne kadar güzel olsa, ne kadar geçici, bu renk ve güzel kokuların ne kadar vefasız, ne kadar ele avuca sığmaz, eldeyken değeri bilinmemiş, öylece harcanmış bir hazine olduğunu acı acı görüyordu. İşte artık ne bir çiçek kalmıştı, ne de güzel bir koku…"
Kalabalık içinde yalnız yaşamak, kalabalık içinde gezip beraber bir köşeye kaçmak, işte asıl zevk budur. İnsan kalpleri, birbirine bağlılığın ne demek olduğunu o zaman anlar. Ben seni ne kadar sevdiğimi başka kadınları gördüğüm zaman anlıyorum."