Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Türk ve Yunan Hükümetleri Arasında Nüfus Mübadelesi
Türk ve Yunan hükümetlerini mübadele konusuna yönelten sebepler nelerdir? Balkan Savaşları sonrasında özellikle İzmir ve Balıkesir sahillerinde yaşayan çok sayıda Rum, Yunanistan'a göç etmeye başlamıştı. Mudanya Antlaşması'nın imzalanmasından sonra Doğu Trakya ve Anadolu'dan bu göç artarak devam etmeye başladı. Pontus meselesi sonucunda özellikle Karadeniz'de yaşayan Türk ve Rum halk arasında derin bir düşmanlık başlamış, kapanması zor yaralar açılmıştı. Venizelos, Yunanistan'ı Türklerden arındırarak yalnız Yunanlılardan kurulu bir devlet haline getirmek istiyordu. Türk hükümeti de milli bir devlet kurarak azınlıklar sorunundan tamamen kurtulmayı düşünüyordu.
"Anadolu'nun renkleri(!), Kürtçü ve Kızılların biraderleri"
Karar: Ateşkesten sonra Rum nüfusunun artırılmasını sağlamak için Rusya'dan ve diğer yerlerden birçok Rum göçmeni getirmek ve ötedenberi topladıkları önemli miktardaki paralar karşılığında silahlar ve cephane sağlayarak çeteler oluşturmak ve bunları donatmak ve bir başkan ile iki üyeden oluşan kurul tarafından idare edilen her köy ve
Reklam
(Prof). Dr. Yılmaz KURT, (Çev.), Pontus Meselesi, TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yay.
Pontus Meselesi
Atatürk, Nutuk'ta Pontus meselesinden şu sözlerle bahsetmiştir: "1840 senesinden beri, yani üç çeyrek asırdan beri Rize'den İstanbul Boğazı'na kadar Anadolu'nun Karadeniz havzasında eski Yunanlılığın canlandırılması için uğraşan bir Rum zümresi mevcut idi. Amerika Rum göçmenlerinden Rahip Klematyos namında biri, ilk Pontus toplantı merkezini İnebolu'da bugün halkın Manastır tabir ettikleri bir tepede kurmuştu. Bu teşkilatın mensupları zaman zaman münferit eşkiya çeteleri şeklinde faaliyet icra ediyorlardı. Harbi Umumi esnasında hariçten gönderilip dağıtılan silah, cephane, bomba ve makineli tüfeklerle Samsun, Çarşamba, Bafra ve Erbaa Rum köyleri adeta bir silah deposu halini almıştı."
Pontus Meselesi
Pontus meselesi, 3 Şubat 1830 tarihinde imzalanan Londra Protokolü sonucunda; Yunanistan'ın bağımsızlığı ile sona eren "Megalo İdea"nın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. 1844 yılında, Başbakan Kolettis, Yunan Parlamentosunda yaptığı konuşmasında Megalo İdea'yı şöyle tarif etmektedir: "Yunanistan Krallığı, Yunanistan değildir; sadece bir parçası, en küçük, en yoksul bir parçasıdır. Yunanlılar, sadece Krallık içinde oturanlar değildirler, aynı zamanda Yanya'da ya da Selanik'te, Serez'de, ya da Edirne'de, İstanbul ya da Trabzon'da, Girit ya da Sisam Adası'nda, Yunan tarihine ya da Yunan ırkına bağlı başka yerlerde oturanlar da Yunanlıdır. Helenizmin iki büyük merkezi vardır: Krallığın başkenti Atina'dır. İstanbul, büyük başkent, bütün Yunanlıların kenti, düşü, umududur."
Pontus Meselesi
Pontus kelimesi bugünkü Yunancada "Karadenizli Ortodoks, Karadenizli kişi" anlamlarına gelmektedir. Bu bilgilerden Pontus kelimesinin etnik bir grubun değil de, bir coğrafi bölgenin adı olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Sinop'tan Kelkit Havzasına kadar uzanan bölgenin Pontus olduğu iddia edilmektedir. Bu bölge; Batum, Artvin, Rize, Trabzon, Ordu, Sinop, Kastamonu, Gümüşhane, Bayburt, Tokat, Amasya ve Çorum'un tamamı, Sivas ve Erzincan'ın bir kısmını içine almaktadır.
Reklam
Pontus Meselesi
Fener Rum Patrikhanesi'nin Türk milletinin başına açtığı en büyük belalardan birisi de Pontus meselesidir. Pontus meselesi, Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında Karadeniz Bölgesinde "kendilerine bağımsızlık vaat edilen" Hristiyan halkın kışkırtmasıyla cereyan etmiş, siyasi propaganda olarak başlayıp bölgedeki Rumların kanlı eylemleri ile devam eden, nüfus mübadelesi kapsaminda Rumların bölgeden çıkartılması ile son bulan olaylar bütünüdür.
Yunanistan'a giden Doğu Karadeniz Rumları diğer mübadil Rumlar gibi yeni vatanlarına entegre olmakta çeşitli zorluklar çekmişlerdi. Karşılaştıkları en önemli problem kimlik kriziydi. Yunanlar bu kişileri kabul etmekte zorlanmışlardı. Aynıca, Yunanistan'da siyasi ve sosyal hayat 1974'e kadar büyük çalkantılarla geçmişti. Bu sırada
Sayfa 139 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
1919-1922 yılları arasında Pontus meselesi Türk-Yunan ilişkilerindeki meselelerden bir tanesi haline gelmişti. Bu dönemde Doğu Karadeniz Rumları ve Yunanistan bir Pontus devletinin kurulmasını ve mümkünse bu devletin Anadolu'ya uzanacak olan 'Büyük Yunanistan'ın bir parçası haline gelmesi için uğraşmışlardı. Batı Anadolu'daki
Sayfa 136 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Merkez Ordusu'nun Pontus İsyanı'nın bastırılması sırasında yürüttüğü faaliyetlerden bir tanesi de Merzifon'daki Amerikan kolejine yaptığı baskındı. Pontusçu faaliyetlerin yoğun olduğu Trabzon, Samsun ve Tokat'ta yapılan baskınlarda bulunan belgeler Amerikan kolejinin Pontusçu faaliyetlere karıştığını ortaya koymuştu. Aslında
Sayfa 112 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İngiliz Yüksek Komiserliği yetkililileri ile Rum ve Ermeni temsilcilerinin 6 Temmuz 1921'de İstanbul'da yaptıkları altmış altıncı toplantıda Rum temsilci Theotokas, Samsun'da 15-50 yaş arasındaki bütün Rum erkeklerin Ankara Hükümeti tarafından silâh altına alınmaya devam ettiğini ve Bafra civarındaki "bütün" köylerin yakıldığını söyleyerek bu "katliamlardan" bazı Rumlar'ın kurtularak dağlara kaçtıklarını iddia etmişti. Askere alma meselesi yukarıda da bahsedildiği gibi Ankara Hükümeti'nin bir tasarrufu idi. Ayrıca askerden firar edenler hem Müslümanlar hem de gayrimüslimler arasından çıkabiliyordu. Firar eden kim olursa olsun Ankara Hükümeti tarafindan cezalandırılıyorlardı. Bu sırada Ankara Hükümeti, Anadolu'da Yunan ordularıyla bir ölüm-kalım savaşı verirken cephe gerisinde iç isyanlarla da uğraşmaktaydı. Bu isyanlardan bir tanesi de Pontus İsyanı idi. Theotokas''ın "katliamlardan" kaçmak için dağlara gittiklerini söyleyenler Pontusçu çetelere katılan Rum ahali idi. Yakıldığını söylediği köyler de bu kişilerin isyan sırasında lojistik destek aldıkları köylerdi. Bu köylerin bir daha Pontusçu isyancılar tarafından kullanılamayacak hale getirilmesi Ankara Hükümeti'nin gizli saklı yürüttüğü bir operasyon değildi. Ancak hem Rum temsilcinin hem de İngilizlerin görmezden geldiği bir şey vardı ki o da Ankara Hükümeti yetkililerinin Pontusçu isyana karışmayan Rumlara ve köylerine dokunmadığı hatta bu tür kişi ve köylere Ankara Hükümeti tarafından güvence verildiği idi.
Sayfa 107 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Venizelos, 1920 yılının Kasım ayındaki Yunanistan genel seçimlerini kaybetmişti. Kral Konstantin, Yunanistan'a dönmüş ve iktidara Dimitris Gounaris etrafında toplanan Venizelos karşıtlar gelmişlerdi. Yunanistan'da Venizelos'un iktidardan ayrılması İngiltere ve Fransa'da hoşnutlukla karşılanmadı. Zira Kral Konstantin, Yunanistan'ın Birinci Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri safında yer almasını engellemeye çalışmıştı. İngiliz ve Fransız devlet adamları Kral Konstantin'i Alman taraftarı olmakla suçluyorlardı. Bununla birlikte yeni hükümet iş başına gelir gelmez Venizelos'un "Küçük Asya projesi"ni devam ettirmişti. Buna Pontus devleti kurulması meselesi da dahildi.
Sayfa 87 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Türkiye'de bulunan Amerikalı ve İngiliz askeri makamlar Doğu Karadeniz'e Rum göçü hakkında raporlar yazmışlardı. Mesela; 1920 Kasım'ında Yunanistan'ın Pontus meselesi ile ilgili politikası hakkında detaylı bir rapor yazan Amerika'nın İstanbul'daki Yüksek Komiseri Amiral Mark L. Bristol raporunda, Kafkasya'dan Selanik'e Rumlar'ın göç ettiklerini belirtmektedir. Bu Rumlar, sadece Rusça ve Türkçe konuşmakta ve adetleri itibariyle de neredeyse tamamen Ruslaşmışlardı. Bristol, Batum'daki kamplarda toplanan göçmenlerin günde ortalama elli kayıp verdiklerini yazmaktadır. "Bu Rumlar ilk başta Pontus'ta askeri amaçlar için kullanılacaklardı, ama daha sonra politik amaçlara hizmete yönelik kolonileştirme maksadıyla kullanılmaktaydılar." Bristol, Rumlar'ın Güney Rusya'dan Samsun'a gönderildiklerinin çok iyi bilinen bir şey olduğunu da eklemektedir.
Sayfa 59 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Doğu Karadeniz Rum topluluğunun baş aktörü olduğu bir "Pontus Meselesi"nin şekillenmeye başlaması yirminci yüzyılın ilk çeyreğine denk gelmektedir. Doğu Karadeniz bölgesine tarihin ilk çağlarından itibaren verilen isimlerden birisi de Pontus idi. Bu bir coğrafi isimlendirmeydi ve herhangi bir milliyet ya da etnisite anlamı taşımıyordu. Ancak yirminci yüzyılın başlarında Amerikalı misyonerlerin teşvikiyle Doğu Karadeniz Rumları kendilerini giderek bu isimle özdeşleştirmeye başlamışlardı. Doğu Karadeniz Rumları'nda bir Pontus bilincinin oluşmasına yönelik olarak ilk kültürel dernek, 1904 yılında Merzifon'daki Amerikan kolejinde kurulmuştu. Bu dernekle aynı nitelikte başka bir tanesi 1908 yılında Samsun'da açılmıştı. Bu dernekler giderek Rum gençleri ve din adamları arasında popülerleşmiş ve milliyetçi faaliyetlerin merkezleri haline gelmişlerdi. Her ne kadar İstanbul'daki Patrikhane kurumsal olarak bu tür faaliyetleri ilk başta desteklemediyse de kendisine bağlı olan yerel din adamları bu faaliyetlere katılmışlar, hatta önderlik bile yapmışlardı. Rum Ortodoks din adamları giderek bu tür milliyetçi faaliyetler için propaganda yapma, para toplama ve silah temin etme gibi teşebbüslerde bulunmaya başlamışlardı. 1909 yılında Atina'da Küçük Asya Derneği kurulduktan sonra Doğu Karadeniz bölgesindeki Pontusçu hareket bu merkezden kontrol edilmeye başlandı. Bu dernek, bölgedeki Rumlar'a büyük miktarda para, silah ve propaganda malzemesi göndermekteydi.
Sayfa 34 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
"Pontus soykırımı"nın tanınması ve tanıtılması faaliyetleri konusunda Eftihia Voutira 19 Mayıs'ın anma günü olarak seçilmesinin tarihsel olarak önemli olduğunu belirtmektedir. Zira 19 Mayıs Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a çıktığı günün tarihidir. Türkiye'de bu gün resmi bayram olarak kutlanmaktadır. Ege'nin öbür tarafında ise bu tarih bir "soykırımın" anma günü olarak tespit edilmiştir. Aynca Voutira, "Pontus Rum Soykırımı"nın savunucuları tarafından Küçük Asya Felaketi'nden ayn tutulmasını ilginç bulmaktadır. Bunlardan Michalis Charalambidis, bu durumu şöyle açıklamaktadır: "Pontus ve Pontus Rum meselesi, bütün Küçük Asya tecrübesine nazaran özel bir durumdur. Pontus Rum meselesi bitmemiştir; tarihsel bir olay değildir. Bu bölgesel ve uluslararası yansımaları ile bizim milli meselelerimizden bir tanesi olarak yeni bir şekliyle tekrar ortaya çıkmıştır."
Sayfa 22 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
46 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.