İslamiyete göre kişinin neye inanacağını belirleyen anne ve babası değil, daha doğum öncesi çizilen kaderidir. Bunu böylece belirledikten sonra; mademki doğumundan daha beş ay, önce bu insan taslağının yaşamda, zenginliği fakirliği, ne kadar yaşayacağı, neler yapacağı, mutlu mu mutsuz mu, "kötü" mü "iyi"mi olacağı Allah'ın meleği aracılığıyla belirleniyor; o halde cennet, cehennem ve sınav iddialarını nereye yerleştireceğiz? Bir insanın "kötü" olacağını daha doğumundan beş ay önce saptayıp sonra da "vay sen niye 'iyi' olmadın?!" diyerek
onu sonsuz cehennem ateşine atmak hangi vicdana, hangi adalete sığar? Böylesine keyfi ve zalim bir tanrı düşünemeye ceğimize göre, buradaki Allah imgesinin 7. yüzyıl insanının bir ürünü olduğunu kabul etmeliyiz. Kuşkusuz sorgulama yeteneğini yitirmiş, koşullanmış veya hayatın doyumsuzluğu karşısına bütün iyi yaşam umudunu 'öbür dünya'ya bağlamış, insanları ikna etmek imkânsız gibidir. Dinsel ideoloji, 'öbür dünya'nın cehennemini de cennetini de öylesi uç boyutlarda tanımlamıştır ki, kendisine inanan insana cehennem korkusu ve huri düşleri çerçevesinde, mantığını dışlamaktan başka çare bırakmıyor.
Özel yağmurunu yanında gezdirirdi
Cam tozu serpintisi su pırıltılı
Profili oğlan çocuğu ağzı hüzün
Sevda çetin bir sınav bunu bilirdi
Yüreğini tüketen epeyce ağrılı
Özel yağmurunu yanında gezdirirdi
Sabahtan akşama bütün gün
Bir kalemle buluşmasın şairdi
Şiirleri nedense ağır yaralı
Gizliden gizliye kan kaybediyor
Eli fırça tutunca yaptığı
Sinir sistemini yatıştıran, en sinirli insanı bile sakinleştiren ilaçlar bulunmuştur. Korkuyu tümüyle yok eden bir ilaç da vardır. Kuşkusuz, bu sınav korkusu taşıyan bir öğrenci için yararsızdır.
İlk önce yüreklerimizde başladı Efendimiz’in (s.a.s) bahsettiği Vehn krizleri…
Büyük bir dünya sevgisi kapladı tüm benliğimizi. Daha çok kazanma hırsı, daha lüks yaşama arzusu, daha iyi evlerde oturma, daha iyi arabalara binme hayalleri işgal etti yüreklerimizi…
Sonunda ne davamıza, ne gariplere ne de merhamete yer kaldı yüreklerimizde. En son
Zulumdur dinlenen başlarsa eğilmiş
Gömleğin üzerine kadar çıkmış kalbteki kara leke
Dikilsen dağların ötesini tutar elin
Bir iki tank çer çöp olmuş gözüne perde
Petrol ya da banker sellerinde boğuluyorsun
Külçe külçe dolar ya da sefalet secden olacak yerde
O eski kadim iklim kimbilir nerde sürer
Perişan birkaç evde kimbilir veliler
Bir deli akıl çırpınıyor aramızda
Rızık korkusu can korkusu baş mesele
Çıplan dünyadan çıplan ve gövdenden
O büyülü çiçekleri yol arın bir kere
Başını eğmiş zalimleri dinlersin
Dersin 'lokmam ellerinde'
Filistin bir sınav kağıdı
Her mü'min kulun önünde
De gerçeği yaz: Hakikat şehitliğe koşmaktır
De isyan çağır yolun açılır cennet köşelerine
Canlıların korkusu anlamında yaşam korkusu, kaygısı tek başına genel insani bir fenomen olabilir. Nevrotik kişide bu korku artmıştır. Bu korku, kaygı kısaca düşmanca ve karşı konulamayan bir çevre karşısındaki çaresizlik duygusu olarak betimlenebilir. Nevrotik kişi çoğu zaman bu çaresizliğin bilincinde değildir. Sadece çok çeşitli içeriğe sahip bir dizi korkunun bilincindedir: Fırtına korkusu, sokağa çıkma korkusu, kızarma korkusu, hastalık kapma korkusu, sınav korkusu, trenle seyehat korkusu vs. Bir insanın niçin tam da şu veya bu özel korkuya sahip olduğu elbette tek tek kesin belirlenmemiştir. Fakat daha derinlemesine bir anlayış bize gösteriyor ki, bütün o korkular ağırlıklarını altta gizli olan artmış yaşam korkusundan, kaygısından alıyor.