Kaçımız eleştiriye açığız, hangimiz düzgün dille eleştiri yapabiliyor? Farklı açılardan bakmaya meylimiz ne seviyede? Okumalarımız sıradan okuyalım bitsin şeklinde mi devam ediyor? Yoksa kafamda ne gibi sorgulamalara çığır açtı, ne öğrendim, ne anladım? Hayatıma nasıl uygulayabilirim şeklinde mi? böyle sorularla bence beynimizi yakarak doğruya
Şu dakikada sarı nehir üzerindeki kayıklarımda uyuyan yorgun kulileri, iri hindistancevizi ağaçlarının dalları arasında tüneyen papağanları, başlarını Nil’in kırmızı sahillerine yaslayarak dinlenen timsahları ve herhangi büyük bir şehrin herhangi bir eğlence bahçesindeki sevgilisini belinden kavrayan sarhoş kibarzadeleri aydınlatan hep aynı ışıktır. Halbuki ne kasar masum bir yüzü var; harp meydanlarında bağırsaklarını avuçlayarak ölenleri, apartman kapılarının önüne bırakılan çöp tenekelerini karıştırıp gıda arayanları, aynı gecede ikinci aşıkını pencereden içeri almaya çalışanları gördüğü halde güzelliğini ve saffetini muhafaza edebiliyor. Bizler, her gördüğümüz fenalığın ve rezaletin bir parçasını ruhumuzda ebediyen beraber taşımaya mahkum insanlar, onun yanında ne kadar zavallı ve küçük şeyleriz...
“Bir Bahar Akşamı Rastladım Size” Şarkısının İçimizi Yakan Hüzünlü Öyküsü
Hani hep “aşk iki kişilik bir oyundur” denir ya; eski kuşak, daha doğrusu yasaklı ahlak öğretileriyle yetişen kuşaklar pek bilmez iki kişilik aşkı. Ya rüyalarda ya şiirlerde ya da şarkılarda yaşar yüreğinin en gizli köşesine gömdüğü aşklarını sevdalılar. Bu nedenle de
Herkesin bir tek dünyası vardır , o da kendisi. Üst tarafıyla alakadar olmaya bile değmez... Zeki olmak , kuvvetli kafa ve bilgi sahibi olmak neye yarar? Bizi istedigimiz saadete götürmedikten sonra.