Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kur'ânı Kerim Allahın Kelâmı olması hasebiyle, mahlûk değildir. Bu görüşü ehli Sünnet âlimleri ittifaken kabul etmişlerdir. Zâten İslâmın ilk asrında, Kur'ân mahlukmudur? yoksa gayrı mahlukmudur? şeklinde bir mesele mevcûd değildi. Kur'ânın, Allahın Kelâmı olduğunu gösteren sarih âyetler varken, onun mahlukmû, yoksa gayrı mahlukmu olduğu meselesi ilk devirlerde bahis konusu olamazdı. Ayet ve hadislerde de bu konuya temas edilmemekte idi.
Allah Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerim’de Musa ve diğer peygamberlerden (as), (hatta) Firavun ve Şeytan’dan hikâye (ve nakletmek) suretiyle zikrettiği (dile getirdiği) şeylerin tümü onlardan haber verme kabilinden Allah Teala’nın (ezeli) kelamıdır. Allah Teâlâ’nın kelâmı ise (ezelidir) mahlûk değildir. Fakat Musa (as)’ın ve diğer yaratılmışların sözleri mahlûktur. Allah Teâlâ’nın kelâmı olan Kur’an-ı Kerim kadîm (ezelî)dir. Onların sözleri böyle değildir (mahlûktur). Yüce Allah’ın “Allah Teala Musa’ya gerçekten hitap etti.” (Nisa, 164) ayetinde belirttiği gibi Musa (as), Allah Teala’nın (kendisine) olan kelâmını işitmiştir. Nitekim Allah Teâlâ (Kur’an-ı Kerim’de):”Allah Musa ile konuştu” buyurmuştur. Allah Teâlâ, Musa (as) ile konuşmasından önce de (ezelden beri kelâm sıfatı ile) konuşandı. Allah Teala varlıkları yaratmadan önce de ezelde yaratıcı idi. (Bu konuda Allah Teala şöyle buyurmuştur:) “Onun benzeri bir şey yoktur. O (her şeyi) işiten ve (her şeyi) görendir.” (Şura,11) Allah Teala, Musa (as) ile konuştuğu zaman ona ezeldeki sıfatının ta kendisi olan kelâmı ile konuştu. O’nun bütün sıfatları yaratılanların sıfatlarından başkadır. O bilir, (fakat bilmesi) bizim bilmemiz gibi değildir. Her şeye gücü yeter (fakat) bizim gücümüzün yetmesi gibi değildir. Görür, (fakat) bizim görmemiz gibi değildir. İşitir, (fakat) bizim işitmemiz gibi değildir. Konuşur, fakat bizim konuşmamız gibi değildir. Biz uzuvlarla ve harflerle konuşuruz. Allah Teâlâ ise uzuvsuz ve harfsiz konuşur. Harfler mahlûktur, fakat Allah Teâlâ’nın kelâmı mahlûk değildir.
Reklam
“Dünya sevgisi, bütün hataların, bütün yanlış ve günahların başıdır “ (Beyhaki, 7:338)
1.Cüz | 78.Ayet Tefsiri
Taşlar, O’nun emirleri karşısında böylesine yumuşar ve kesintisiz, hem de ırmaklar dolusu ağlarken, sizin kalpleriniz neden bu kadar katı, gözleriniz neden bu kadar kuru ?
Peki, Hz. Fâtıma ⁽ʳᵃ⁾’nın çeyizinde bir kitap var mıydı?
El-Cevap: Yoktu, zaten yaşadığı dönemde daha Allah’ın kelamı bile iki kapak arasında toplanılmamıştı. Kendi çeyizinde nasıl bir kitap olsun ki! Onun çeyizinde bir tefsir kitabı yoktu, fakat hayatının her alanı Allah’ın ayetlerine göre idi. Kendisinin yürüyüşü aynı Babası (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gibiydi, Babası (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yürüyen bir Kur’an idi. O da hayatının her alanında Allah’ın kelamına uygun bir hayat içindeydi. Onun çeyizinde, büyük bir hadis külliyatı olan Kütüb-i Sitte yoktu, fakat Kütüb-i Sitte’de bulunan hadisleri birebir hayatında yaşamıştı. Babasından sadır olan her bir söz, onun nazarında anında itaat edilecek bir emir mahiyetindeydi. Rivayet ettiği her bir hadis, kendi hayatında canlı ve diri idi. Neyi rivayet etmiş ise onda vardı. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Müslüman hanımlara tavsiye ettiği her bir amel, kızı Fâtıma (radıyallahu anhâ)’nın hayatında mevcuttu. Onun çeyizinde bir fıkıh kitabı olan Mebsut vb. fıkıh kitapları yoktu, fakat hayatının her alanında İslam fıkhı vardı. Onun evi Babasının (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mescitten sonra uğradığı ikinci adresti.
Şeytan mücessem şer bir yaratık ise de, yaratılması hayır ve güzeldir. İnsanın varlığındaki hikmeti tamamlayan bir unsurdur, dolayısıyla onun varlığına bile katiyen şer ve çirkin nazarıyla bakılamaz.
Reklam
Mutezileciler; İslam'da özgür felsefeyi gerçekleştiren felsefe akımı
''VIII. yüzyılda Vasıl bin Ata (?-748) ve onu izleyenierin meydana getirdiği Mutezile akımı, İslam felsefesinde usçuluğu ve usa aykırı bulunan dinsel inançlara karşı çıkmayı gerçekleştirmiştir. Ünlü gizemci Hasan Basri'nin öğrencisi olan Vasıl bin Ata, büyük suçlu (Mürtekibi kebir) konusunda öğ­retmeniyle anlaşamayarak ondan
...biz müslümanlar Kur'an-ı Ke­rim'in "Allah'ın Sözü" (Kelamullah) olduğuna inandığımızı söyle­mekle sadece bir semavi hitab'ın müminleri olduğumuzu beyan et­mekle kalmıyor, aynı zamanda Allah Teala'nın iradesini, dolayısıyla biz kullarından neleri yapıp yapmamamızı istediğini, ancak O'nun Kelamı vasıtasıyla bilebileceğimizi de ilan etmiş oluyoruz.
Sayfa 22 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Nizâmiyelerin ders programları diğer İslâm ülkelerinin yanında Osmanlılar'da da yıllarca takip edilmiştir. Özellikle Fâtih döneminde yaptırılan Sahn-ı Semân medreseleri, nizâmiyeler ile başlayan bu ekolün devamı ve zirveleştiği nokta olmuştur. Nizâmiyelerin etkisi o kadar kuvvetli olmuştur ki Osmanlılar resmen Mâtüridî mezhebinde olmalarıa rağmen, bütün Osmanlı medreselerinde tedrisat son günlerine kadar tamamen Eş'arî sistemine göre yapılmıştır. Bunda nizâmiyelerde okutulan Eş'arî kelâmı ve oranın ünlü kelâmcısı Gazâli'nin tartışmasız ve kesin tesiri söz konusudur. Yüzyıllar sonrasında bile tesirlerinin devam etmesi bakımından üzerinde durulması gereken bir noktadır.
Sayfa 281Kitabı okudu
679 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.