Her insanı severek dinlerim. Kaygım vardır. Ne düşünürler, yaşama nasıl bakarlar diye. Ama hangi ülkede olursa olsun ortaçağ düşüncesinden sıyrılmış, bağımsız insana az rastlıyorum.
Gelip düşte onu muştuladılar
En ulu insana yüklüsün diye
Yıkılan burçların sönen ateşin
Kuruyan Save'nin haberci dili
Yıldızlar billurdan avize gibi
Bir ev nur merkezi geldiğin gece
Sevgilerimizi, duyguların yükseliş ve alçalış dalgalanmalarını, kendi kendimize algıladığım biçimde bir başka insana akıtmak istediğimizde tümüyle içimize hapsetmiyor muyuz. Kim karşılıyor sevgileri. Bir ilişkinin başlangıcı, sürekliliği aynı zamanda en derin sınırlandırılması değil mi.
Yol sadece yol değildir. Yol insana yordam öğretir. Yol insana hayatın bilmecelerinin ipuçlarını verir. İnsan yeryüzünde yollar kat ederken aslında kendi içinde de upuzun yollar kat eder. Asıl yolculuk da çıkılan seyahatler esnasında kendi içimize doğru yaptığımız yolculuklardır aslında.
Bazen Nurhayat Hanıma gidiyorum; karşılıklı susarak oturuyoruz. Konuşmamak ne iyi, bir bilsen. İnsan elbette konuşmak istiyor; dert yanmak, haklı çıkmak istiyor. Fakat kelimeler insana ihanet ediyor, insan kendine ihanet ediyor. Kendinden nefret ediyor.
•|Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var :
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın,
ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına...
Çünkü ömür dediğimiz şey,
hayata sunulmuş bir armağandır...
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana...