Yedi eşkıya, yedi hançer, yedi oluk kan. Aşkın güneşinden ateş yerine kan akmıştır bu defa. Akan kanları ile bir mektup yazmıştır Mevlana'sına: "Hamuşum! Ey benim yüreğimin içi! Ah aşkın gözyaşlarını akıtan can dost! Bu mektubumun sana geldiğinde bilesin ki, başımı kesip kör kuyuya atsalar, şah damarımdan oluk oluk kanı akıtsalar, dokuz yurda tenimi lime lime dağıtsalar, yedi çakal sürüsü vücuduma saldırsalar kırmazdı acılar beni, yorardı belki teni. Özümsün, özümle ararım Mevlana'm seni. Şems'in kurban olsun sana. Ve yemin ederim ki ölümümün gözlerinin önünde olmasını isterdim. Gör ki aşk için ölmek ne demekmiş." Şems, alim ve arif olup da aşık olamayan Mevlana'yı Mevlana edendir. Yani, Şems usta, Mevlana eser. Usta anlaşılmadan eserin kıymeti bilinmez. Ondandır ki Şems'i anlamadan Mevlana'yı anlamaya çalışanlar hep yolun yarısında kalıp Mevlana'yı olduğu gibi göremediler. Bir binaya girerken önce ana kapı aralanır, sonra dairenin kapısı. İşte o ana kapı Şems'tir. Dairenin kapısı Mevlana. Şems, güneş demek. Yani Mevlana ışık tutup Mevlana'yı Mevlana yapan ışık... Keyifli okumalar...