Sınır aşıldığı için tersine dönüşmüş istek. Bu kez, yeni bir aşırılıkla dışta model aranmış. Siyaset ve devlet adamları, model arama ve bulma işini fikir ve bilim adamlarına bırakmamışlar. Onları böyle bir arayış içinde görmediklerinden kendileri aramış ve aşırı pratiklikle büyük bir yanlışlığa, Batıdan iktibas yanlışlığına düşmüşler. Oysa bilim ve düşünce adamlarını bu yönde uyarmalı, örgütlemeli ve işi onlara bırakmalıydılar. Fakat, ne yazık ki, bu yola gitmemişler, alelacele formüllerle, reformlar yapmaya girişmişler. Netice, büyük bir hüsran oldu. Büyük İslâm Devleti yıkıldı. İslâm ülkesi paramparça oldu. Esarete düştü bir çok ülkemiz. Ekonomik yıkılış ve sefalet, müslüman dünyasını çökertti. İkinci Dünya Savaşıyla bir fırsatı yakalayan bazı islâm ülkeleri siyasî bağımsızlıklarını şekil olarak elde ettiler. Ama ekonomik ve kültürel bağımsızlık elde edilemedi. Çünkü; bunu elde edebilmek için gerekli modeli geliştiremediler.
Mustafa Kemal, "Askeri siyasetimiz bir savunma siyaseti yani elimizde bulunan kuvvetleri hatta bir tek neferi son ana kadar saklamak siyaseti olmalıdır" demektedir.
Bu uyarıda, yüreği vatan sevgisiyle dolu bir komutanın yurdunu savunma kaygıları bir yana, hatta kalp atışlarını bile duyarsınız. O nedenle, elde mevcut toplam 40 bin
...bütün insanlık arayış hâlinde...Dünyaya huzur ve esenlik getirecek düzeni arıyorlar. Huzurun ve esenliğin kaynağı olan Es-Selâm dışında her kapıyı çaldılar...Her yeniyi denediler. Sonuç, koca bir hüsran...
Mustafa Kemal Paşa'nın Ünlü Uyarı Raporu (20 Eylül 1917)
Mustafa Kemal Paşa, içinde bulunulan ve gittikçe kötüleşen idari, mali, askeri durum nedeniyle ve kötü yönetim yüzünden Enver Paşa'ya ve hükümete kızıyor, özellikle Almanların her dediklerine ve istediklerine kayıtsız teslim olunmasını içine sindiremiyordu. Bu ne denle oturdu 20
Herkes bir arayış içerisinde,herkes gerçek mutluluğu,kalıcı huzuru arıyor,belkide hepsinin ve her şeyin ardındaki mutlak hakikati.
Nerede arıyor? Kırlara,pikniklere gidiyor,dağlara taşlara vuruyor kendini,öte gidiyor,beri geliyor. Uzak doğuya gidiyor,bir takım felsefelere,tuhaf tuhaf mefkurelere sığınıyor. Yani herkes arıyor.
Fakat kimse neyi aradığını bilmediği için aradığını bulsada bulduğunu anlamıyor.
Çoğu insan böyle ölüp gidiyor. Aradığını bulamadan,kendi anlamını,varlığın hakikatini bulamadan ölüp gitmek kadar acı bir şey,büyük bir hüsran ve hüzün yok.
Arayış demek, olduğun halinle tatmin olamamak demektir.
Peki o zaman aramamak nedir? Aramamak şudur: A, A olmaktan son derece memnundur ve B olmaya dair hiçbir arzusu yoktur.
Tatmin, aydınlanmanın başlangıcıdır. Tatmin, aydınlanmaya dönüşen tohumdur. Arayan tatminsiz, gergin ve endişelidir. Sürekli bozguna uğrayacaktır çünkü her ne yaparsa
Cinselligi yaşayabilmek için çocukluğu geride bırakmanız gerekir ve tabii bu geride bırakmanız gereken tek şey de olmayabilir. Arayış, buna değip değmeyeceğinin kesfedilme sürecidir de denilebilir.
Bir ömür arayış ve sonucunda tesadüfler gafletine düşmek ne büyük bir hüsrandır. Bu hüsran ki eğer gafletten uyanış olmazsa sonsuz ebedi bir hayatın kaybediş hüsranı olur.