'Larry, you're all I've got,' she said. He spread his arms out away from the car to take in the earth and sky all around, and said, 'You've got all this. And you live here. It's your home.'
Sayfa 78 - Faber EditionsKitabı okuyor
434 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Silahlara Veda
Ernest Hemingway'in yarı otobiyografik romanı "A Farewell to Arms", I. Dünya Savaşı sırasında geçen trajik bir aşk hikayesini konu alır. Roman, Amerikalı ambulans şoförü Frederic Henry ve İngiliz hemşire Catherine Barkley arasındaki aşkı merkezine alır. Savaşın acımasız ortamında filizlenen bu ilişki, savaşın getirdiği yıkım ve umutsuzlukla sınanır. Frederic ve Catherine'in ilişkisi, kaçış ve güvenlik arayışıyla şekillenirken, Hemingway savaşın anlamsızlığını ve insan ruhunun kırılganlığını ustalıkla işler. Kitap, savaşın kişisel trajedilere yol açan etkilerini derinlemesine ele alır.
Silahlara Veda
Silahlara VedaErnest Hemingway · Bilgi Yayınevi · 20236,4bin okunma
Reklam
I’d spent my whole life chasing the next high. When you had everything, everything got boring fast. I wanted bigger, better, faster. I wanted something that would last, and when Sloane rolled to the side and curled up against me, I knew I’d found it. This was my greatest high. Her, sated and happy, in my arms. Nothing in the world could ever beat this moment.
Ava's movements slow down and her eyes droop. As she goes heavy in my arms, a final tear leaves her eye as she stares at me. "I'd rather die than stay married to you." And then she goes still. I drop my forehead to hers and allow myself to mourn my wife one final time.
Eli & AvaKitabı okudu
This is an orchestration for an event. For a dance in fact. The participants will be apprised of their roles at the proper time. For now it is enough that they have arrived. As the dance is the thing with which we are concerned and contains complete within itself its own arrangement and history and finale there is no necessity that the dancers
Yiyip içme gecesi
Hiç otele gitmemiştim; ama annemle şehre indiğimiz zamanlar, otellerin insanı gündelik yaşamın pisliklerinden, kötülüklerinden koruyan çok özel yerler, kaleler olduğunu kestirecek kadar çok geçmiştim önlerinden. Remington Arms Oteli’nin önünde duran lacivert üniformalı adamlara bayılıyordum.Excelsior’un döner kapısındaki pirinç süslemelerin parıltısına bayılıyordum.Ritz’in lobisindeki büyük avizeye bayılıyordum. Bir otelin tek amacı, sizi rahat ettirmek, mutlu etmekti; defter imzalayıp odanıza çıktığınız zaman aklınıza geleni istemeniz yeterliydi, hemen ayağınıza gelirdi. Otel, daha iyi bir dünyanın simgesiydi; sadece bir mekan değil, size bir şans, düşlerinizin içinde yaşama fırsatı veren bir yer demekti.
Sayfa 112 - CanKitabı okuyor
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.