Bir süredir İş bankasından okumaya başladığım Türk edebiyatı klasiklerine bir yenisiyle daha devam ediyorum. Bu seferki durağımız Fatma Aliye Hanım, Türk edebiyatının ilk kadın romancısı olur kendileri.
Toplumumuzun kalbindeki yaraları ince sayfalarına rağmen derin tahlillerle işlenen “Hayattan Sahneler”, genel hatlarıyla çocukluğunu beraber geçirmiş, yedikleri ayrı gitmeyen 2 kadının evlendikten sonraki mektuplaşmalarını konu alıyor.
Farklı sözleşmeler üzerine kurulan iki arkadaşın evliliklerinde Mehabe’de saadet ve karşılıklı mutluluk pıtırcıklarını, Fehame’nin evliliğinde ise karınların tok ama duygusal açlığın çığlıklarını duyuyoruz. Eşinden sevgi ve sadakat görmek üzere evlenmemiş olan Fehame, mektuplarında eşinden bir kere olsun "seni seviyorum” duymadığını ancak evlenirken duygularını değil karnını doyuracak bir eş arandığından, onu mutlu edeceğine dair bir vaatte bulunmadığından dolayı içinde bulunduğu durumdan şikayet edemediğini sitemle çocukluk arkadaşına bahsediyor. Evliliğin mizaçların uygunluğu, karşılıklı sevgi ve sadakat olması gerektiğini de ekliyor satırlarına.
Osmanlının son dönemlerinde yazılan kitap kadının toplumda baş göstermesini amaçlarken sadece kadınlar için yazılmadığını, normal aile hayatında olması gereken birliktelikten anlıyoruz.
Seven sevdiğine sevdiğini söylesin diyerek noktalıyorum satırlarımı.
Sevdiklerimizle karşılıklı duygu sofralarında doymak niyetiyle…