Aşkı “ilahi bir delilik” olarak tanımlıyor Platon. Çünkü aşk, sevgiliden gayrı ne varsa kalpte, hepsini siler ve aşk kalpte sevgilinin arzusundan gayrı her şeyi yakan bir ateştir. İbn Arab’i, bu anlamda aşkın ortaklık kabul etmeyeceğini söyler.
Cüneyd-i Bağdadî de “Allah aşığa hakikatini bilme arzusu verir” der.
Keşfu’l-mahcûb’un müellifi Ali b. Osman el Hucvîrî “Kulun Allah aşkı, mü’minin kalbinde ta’zim ve ihtiram şeklinde ortaya çıkan bir keyfiyettir. Böylece o, ma’şukunun hoşnutluğunu arar ve onu görmek arzusuyla huzursuz olur, sabırsızlanır. O’dan başka hiçbir şeyde huzur bulmaz. O’nu zikrederek marifeti artar ve başka şeyleri anmaz olur. Rahatlık ona haram olur, huzuru kaybeder, bütün alışkanlık ve ilgilerinden sıyrılır, nefsani arzularını terk eder, aşk meclisine yönelir, aşkın kanununa başkeser ve Allah’ı Allah’ın kemal sıfatları ile bilir” diyor.
İbn Arabî, Hz Muhammed’e “Habibullah” denildiği için, İslamiyet’in bir ‘Aşk Dini’ olduğunu söyler.
Aşkı bir de Mevlana’dan sormak gerekir ama o da sorana “ol ki bil!” demiştir.
İşte bu sebeplerden dolayı İslam müziğinin temel konusu aşktır. Ama o aşk, bugün adına “aşk” denilen gayr-ı meşru ilişkiler demek değildir. İlahi Aşktır...
1972 yılında Louvre Müzesi tarafından 10 milyon franka satın alındı. O zamana kadar müzeler tarafından bir tablo için verilen en yüksek fiyat olduğundan hakkında gazetelerde bir sürü söylenti yazıldı.
Masanın üzerinde kâğıt oynayanların önlerinde duran altınlardan oyunun ciddi olduğunu anlıyoruz. Genç adam elindeki kartları dikkatli ve ciddi bir
Raoul acısını azaltmak için panoya doğru yaslandı. Sonsuza dek gitmiş gibi görünen kalbi, göğsüne geri döndü ve gürültülü bir şekilde çarpmaya başladı.
..
Eş zamanlı olarak hem aşkın hemde nefretin ne demek olduğunu öğrenmişti.