Mo-tun'un ilk tanhuluk yılında komşu Tung-hularla siyasi ilişkiler
meselesinin böyle bir mecliste (Toyda) mı, yoksa daha küçük çaptaki nazırlar toplantısında (bakanlar kurulu) mı konuşulduğu kesin değilse de, M.Ö. 55'de, Tanhu Ho-han-yeh ile kardeşi Çi-çi taraftarları arasında şiddetli münakaşalara yol açan ve Hun birliğinin bölünmesi ile sonuçlanan görüşmelerin, ve Güney-Hunları ordusunu (başkentini) Orhun bölgesine nakletmek hususundaki müzakerelerin (M.Ö. 43) bu mecliste cereyan ettiği şüphesizdir (bk. yk. Asya Hunları, Kültür: ilde İstiklal). Hun devletindeki bu meclis,
taşıdığı büyük ehemmiyet, kuruluş tarzı ve idari-siyasi fonksiyonundan dolayı Fr. Hirth, De Groot, L. Wieger, W. Schmidt, B. Szasz vb ... gibi araştırıcılar tarafından "Devlet meclisi" veya "Millet meclisi" ( =rat, reichstag, nemzetgyüles, orszagtanacs) olarak tavsif edilmiştir.
Batı Hunları adını verdiğimiz devletin ilk nüveleri M.Ö 36 yılında Ban Çao isimli birinin 70 bin kişilik Çin ordusu tarafından Taraz'da mağlup edilerek ortadan kaldırıldı. Cı-çi kahraman biri olmasına rağmen burada stratejik hata yapmış, surların arkasında kale savunması savaşını tercih etmişti. Bu o zamanlar Türklerin alışık olmadığı bir savaş sistemiydi. Neticede 1500 kişi ümitsizce ve kahramanca çarpışarak hayadarını kaybettiler. Bu bir kırılma noktasıdır. Çünkü bozkırların daha çok hücum savaşı yaptıklarını ve savunma savaşına donanım olarak uygun olmadıklarını görüyoruz. Türkler Ortaçağ'dan sonra Ön Asya'ya gelişlerinin devamında özellikle savunma savaşlarında başarılı olmuşlardır. Ön Asya öncesi Kazakistan toprakları bozkır kültürünün yaşanmışlığı açısından Türklerin en eski yurtlarından biridir.
Dini itikad olarak varlığının M.Ö. 5. yüzyıla kadar indiği söylenen Kök Tengri'nin, Asya Hunları arasında bile tek bir ulu varlığı temsil ettiği kayıtlıdır. Gökyüzündeki nesnelerin büyük rol oynadığı eski halk dinlerinde güneş, ay ve yıldızların tanrı olarak tanınmalarına karşılık, Türkler göğü bütün (uzay) olarak sembolleştirmişlerdir. Dolayısıyla bu inanç sistemi sadece Türklere özgüdür. Kök Tengri yalnızca kendisine itaat edilmesi gereken, koruyucu bir kudret olduğu halde, diğer varlıklar (güneş, ay, yıldızlar) için önemli bir fonksiyon mevcut değildi. Mesela Bizans kaynaklarında, Türk ülkesinde Kök Tengri'nin tek yaratıcı varlık olduğuna; Türklerin ateş, su gibi bazı şeylere
kutsallık yüklemelerine rağmen, ancak yer ve göğün yaratıcısı
Tanrı'ya taptıkları yazılıdır(Gömeç 2011; 103).
Türklerin dini diyebileceğimiz, ancak şimdiye kadar ismi hakkında bir belgeye rastlamadığımız, fakat kitabelerden yola çıkarak Kök Tengri dini olarak adlandırabileceğimiz bu inancın temelinde; her şeyin yaratıcısı bir Tanrı'ya ve ölümden sonra yeni bir hayatın başladığına iman, bu öbür dünyada yiğitliklerin ve iyiliklerin mükafatlandırılması, ölmüş atalara saygı, onlar için kurbanlar kesilmesi gibi hususlar yatmaktadır. Buna bağlı olarak, mesela Asya Hunları her yılın mayıs ayı ortalarında "Kutlu Atalar Mezarlığı"nda kurban keserlerdi ve burada, çok şey borçlu oldukları atalarını (eçü-apa) andıkları gibi, Tanrı'ya da ilerideki günlerin bolluk ve bereket getirmesi için yakarırlardı. Günümüzde İslamiyetle özdeşleşen "veli" kültünün de bununla ilgisi mevcut olsa gerek (Gömeç 2011; 90).