Benim için en büyük korunma noktası ve şefaat kaynağı milletimin sinesidir...
İnsaf ve merhametle, yalvarmakla millet işleri devlet işleri görülemez.
Millet ve devlet şeref ve istiklâli temin edilemez. İnsaf ve merhamet dilenmek gibi bir prensip yoktur.
Türk milleti, Türkiye'nin müstakbel çocukları bunu bir an hatırdan çıkarmamalıdırlar... Millet işlerinden her ferdin zihni başlıbaşına faaliyette bulunmak lâzımdır...
Felâket başa gelmeden evvel, önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lâzımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur. ATATÜRK.
Ulus, tarihin ancak devletlerin yıkılma ve çökme gibi kargaşalarında kaydettiği çok önemli ve tehlikeli anları yaşıyordu. Böyle anlarda, şansını ve kaderini kendi eline almakta aymazlık gösteren ulusların gelecekleri karanlık ve felaketlerle doludur.
Türk ulusu bu gerçeği anlamaya başlamıştı. Bu anlayışının sonucu olarak, kurtuluş ümidi veren her içten işarete koşmaktaydı. Ancak bir toplumun uzun yüzyılların uyuşturucu yönetim ve eğitiminin etkisinden bir günde, bir yılda kurtulup özgür kalabileceğini düşünmek ve kabul etmek doğru değildir.
Bu sebeple durumu ve gerçeği bilenler, ellerinden geldiği kadar bağlı bulundukları ulusu aydınlatıp yol göstererek, ona, kurtuluş hedefine yürümekte önderlik etmeyi en büyük insanlık görevi bilmelidirler.
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini, ilelebed muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbâlinin yegane temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir
Uygarlık savaşa karşı çıkmaktır, bütün insanların mutluluğunu, esenliğini düşünmektir. o yolda çalışmaktır, savaşın kaçınılmaz olduğu durumda da, gene uygarlığı kurtarmak için, savaşmaktır.
Savaşı sevmemek, barışa gönül vermek, ancak ulusun egemenliği, bağımsızlığı, geleceği, güvenliği yolunda gerekirse savaşın en yiğitçesini yapmak, uygarlık adına yaşamayı erdem bilenlerin işidir.
Atatürk'ün kullandığı sözler araştırılırsa, bunlar arasında, en çok üzerinde durulanın, Atatürkçü düşüncenin yapısını kuranın ulus, bağımsızlık, yurt, egemenlik olduğu kolayca kavranır.
Sövüp saymak insanı alçaltmaktan başka bir işe yaramaz, ancak öyle alçaklar da vardır ki devrimlere karşı, kendileri gibilerin yanında yükselebilmek için vapacakları tek iş sövüp saymaktır. Ulusumuz, ülkemiz böylelerinden çok çekmiştir,
ÖYLE BİR HİKÂYE
Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri:
– Atikali, Atikali! diye bağırdı.
Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
Ulus, tarihin ancak devletlerin yıkılma ve çökme gibi kargaşalarında kaydettiği çok önemli ve tehlikeli anları yaşıyordu. Böyle anlarda, şansını ve kaderini kendi eline almakta aymazlık gösteren ulusların gelecekleri karanlık ve felaketlerle doludur.
Türk ulusu bu gerçeği anlamaya başlamıştı. Bu anlayışının sonucu olarak, kurtuluş ümidi veren her içten işarete koşmaktaydı. Ancak bir toplumun uzun yüzyılların uyuşturucu yönetim ve eğitiminin etkisinden bir günde, bir yılda kurtulup özgür kalabileceğini düşünmek ve kabul etmek doğru değildir.
Bu sebeple durumu ve gerçeği bilenler, ellerinden geldiği kadar bağlı bulundukları ulusu aydınlatıp yol göstererek, ona, kurtuluş hedefine yürümekte önderlik etmeyi en büyük insanlık görevi bilmelidirler.