On Birinci Fasıl: Mertebe-i Şehâdet Mertebe-i şehâdet, zâtın hâriçte suver-i ecsâm ile zuhûrudur ki, bu sû- retler, âlem-i misâl sûretlerinin hilâfına olarak kābil-i teczie ve inkısâm ve hark ve iltiyâmdır. Bu mertebeye “âlem-i şehâdet” denilmesi emr-i müşâhe- dede azhar ve havâss-i hamse-i zâhirenin mecmûu ile mahsûs olmasından nâşîdir. Zîrâ,
Şimdi elinden geleni göstermeyen, elinden geleni gösteren kimseyi ge çemez. Aynı şekilde ecîr kula benzemez. Ve Hak, kul için bir yön ile koru ma olduğunda ve kul da, bir yön ile Hak için koruma olduğunda, sen varlık hakkında ne istersen de! Eğer istersen varlık, hálk edilmişlerdir dersin ve eğer
Reklam
O halde alem ayan ve arazdır. Ayan; zatıyla kaim olan şeydir. Ya mürekkep olur ki, cisimdir. Yahut cevher gibi gayri mürekkep olur ki bölünmez en küçük parçadır. Araz; renkler (kımıldama, durma, birleşme ve ayrılmadan ibaret olan) kevnler, tadlar, kokular gibi kendi zatiyle kaim olmayan; cisimlerdr ve cevherlerde sonradan olan şeydir.
Ayan ve Araz?
Sen kendini bil, bakalım, aşağılık bir adam mısın, yoksa bahtı yaver bir adam mı? Adamsan bu müşkülü çöz. İnsan nefsine sahipsen nefsini bu yolda sarf et. Ayan ve arazı bildin tut, ne çıkar? Asıl, kendi haddini bil ki bundan kaçıp kurtulmaya imkan yok.
Bir Yudum Kitap
İnsan evvela kendini bilmeli. Dünyalar onun olsa, her şeyi bilse, bir kendini bilmese ne olur? Koca bir hiç. Yunus Emre, "Meğer ilim hiç imiş, illa edep illa edep." diyor bir şiirinde. O vakit, önce kendimizi bilmeli. Sonra, hep birlikte kuracağız güzel bir dünyayı. Nezihe Araz - Dertli Dolap Dünya Aktüel, s.228-230 Tevhîd imiş