Üstelik, ağıllarda keçi meçi kalmadığı için o yıllarda
yaylaya da çıkılmıyordu artık, dört mevsimin dördü de
kasabada, kerpiçlerin arasında geçiyordu. Yaylaya çıkma
vakti gelip çatınca, herkesi bir sıkıntı basıyordu bu
yüzden. Ruhlarımız dayanamayıp sessizce dağların
yolunu tutuyordu da, biz kasabada kalıyorduk sanki, işte
o zaman, dedem her sabah kendini sokağa atıyor, atınca
varıp bir duvarın dibine oturuyor, sonra da akşam
karanlığı çökünceye dek, daracık bir kutunun içinden
uçsuz bucaksız bir genişliğe bakar gibi, hiç
kımıldamadan, sürekli dağlara bakıyordu. Toprak damlı
evimizin penceresinden ben de ona bakıyordum
günlerce. Hatta, onun baktığı yerlere doğru yürüyerek,
bir daha dönmemek üzere, bulutların arasında kaybolup
gitmeyi düşünüyordum.