Akış
Ara
Keşfet
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
Kitap Türleri
Dergiler
Çevirmenler
İncelemeler
Alıntılar
İletiler
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.38.2
Yazar önsözde bu kitabın travmayı iyileştirmekte kolaylık sağlayacağına inandığını belirtmiş, hatta terapi görmüyorsanız kendi kendinizi iyileştirmek için kitaptan faydalanabileceğinizden bahsetmiş; bu ifadeyi sakıncalı bulduğumu söylemek zorundayım. Bir hocam insan kendi içindeki kuyuya bakamaz derdi; özellikle travma sonrası stres bozukluğu gibi ciddi bir konuda sadece kitapla iyileşme vaad etmek gerçekçi gelmiyor. Ayrıca kitaptaki egzersizlerin öngördüğü kadar etkili olduğuna ikna olmadım. Eğer ki travma sonrası stres bozukluğuna yönelik şikayetiniz varsa mutlaka bir uzmandan destek alın, kitaplar ile çözmeye çalışmak yetersiz gelebilir. Kitabın kendine yardım kitabından ziyade ruh salığı çalışanı adaylarının okuyabileceği bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Kitap, travma sonrası verilen tepkilerin gerekçelerini açıklamada çok başarılı. Sadece evrimsel olarak getirdiğimiz özelliklerden bahsetmiyor; aynı zamanda savaş gibi toplumsal travmalar sonrası yaşınılan toplumsal tepkileri açıklamada çok başarılı. Aynı zamanda bir insan travma deneyiminden sonra neden sürekli kendisini aynı travmatik şema içinde bulur, travma deneyimini dönüştürmek ve travma sonrası stres bozukluğu döngüsünü kırmakla ilgili kısımları da dikkate değer.
Son olarak kitapla ilgili şu eleştirimi de eklemek istiyorum; kitap çok fazla tekrar içeriyor. Bu da kitabı okuması zor bir hale getiriyor. hele de daha önce fazlasıyla travma okuması yaptıysanız çok fazla tekrara düşmüş hissedebilirsiniz.
Çoğu kişi bir birileriyle sadece çıkarları için arkadaşlik kurup aralarındaki herşeyi belirli bir menfaate bağlamışlar. Sadece bu arkadaşlar arasında kalan bir şey değil menfaat artık aile içerisine de bile girmiş bulunmakta. Fransız kafka olayı çok güzel ve surekliyici bir anlatımla bazı anne ve babalarının çocukların onlara sağladığı menfaat bitip yerine sadece onlardan birşeyler beklediğinin de bir ailenin kendi öz evladını nasıl gözden cikarabilecegini iyi bir şekilde özetlemiş.
Malesef biz Türk ve Müslüman bir toplum olduğumuz halde bizi büyük sıkıntı ve uğraşlar halinde bir an bile hiç düşünmeden bizi daha iyi şartlarda yaşamak için uğraşan anne babamız için onlar yaslanıp elden ayaktan düştükten sonra bize her hangi bir menfaat değilde zararları olduğunda bir çok kişimiz anne babamizi gözden çıkartır olmuşuz. Bir anne 10 evlada bakar ama 10 tane evlad bir anneye bakamaz oldu. Bunu kitapta biraz tam tersi olmuş ama Türkiye de hayat böyle olmuş
Prens Hakkında Görüşlerim;
Devletler cumhuriyet ve prensliklerden oluşmakta. Bu kitapta da prenslikler konusu işlenmektedir. Dört grupta incelenen prenslikler mirasa dayalı, karma prenslikler, yeni prenslikler, kilise prenslikleri olarak ayrılırlar. Temelde prens yönetimdedir. Herkese gerektiği şekilde davranır çünkü halkına dışarıdan bakar,
Neden?..
Vasiyetim şu…
Varsa param, hepsini bağışlayın. Vücudumda kullanılabilir ne kadar organ varsa ve kime ne yarıyorsa, dağıtın.
Ama kalbimi vermeyin.
Kalbim sadece ona ait ve hep öyle kalacak. Ben ondan başka kimseyi sevmeyeceğim, sevemem. Çünkü onun baktığı gibi bakamaz kimse bana.
İçimden hep *beni neden sevmedin* diye sordum. Durmadan sordum. Cevap bulamadım.
Olsun.
En azından ben sevdim, bu ikimize de yeterdi.
Bu bedende bu kalp sadece ona ait diyorum işte, sevmese de ona ait. Kimseye vermeyin.
Bencil olduğumu mu düşünüyorsun? Bana sorarsan o bunu hak ediyor yine de. Kimse bunu bana çok görmesin. Hayatı boyunca kimseye sevgi besleyememişbir adamın son isteği bu.
Kalbimi ona verin. Kabul etsin.
Hak ediyor muyum bunu? Bilemem.
Belki de etmiyorumdur…
KİŞİSEL GELİŞİM KİTAPLARI DEĞİL, FAKİR BAYKURT OKUYUN!
Beni derinden etkileyen, fikir ve düşünce yapımla aynı yolda ilerleyen kitaplara daima inceleme yazıyorum, yazacağım. Fakir Baykurt ile ilk kez tanışıyorum ve ''Eşekli Kütüphaneci'' romanıyla başlamam tam isabet diyebilirim. Kitap sevgisini, kirli politikayı, din adı altınca sömürülen beyinleri ve gericiliği o kadar güzel aktarıyor ki hayran
spoiler
Maalesef ki kitap hala Türkçeye çevrilmedi o yüzden İngilizce okumak zorunda kaldım. Hemen okumak istememdeki sebep Jules karakteriydi.İlk kitaptan itibaren favori karakterim oldu. En başından beri enemies to lovers olacağını tahmin ediyordum zaten hiç şaşırtmadı bu konuda.
Genel olarak serinin diğer kitaplarına göre yavaş ve sıkıcıydı.Serideki her karakterin yaralı olması beni çok gerdi sürekli bir travma var. Diğer kitaplarda Josh karakterini sevmiştim ve onun hakkında okuyacağım için heyecanlıydım ama beni o kadar hayal kırıklığına uğrattı ki anlatamam. Ayrıca şu erkeklerin sen benimsin sana benden başkası bakamaz sen benim için yaratılmışsın gibi maço tavırları iğrenç. Çoğu okur bu cümleleri alıntılayıp paylaşıyor çok sinirleniyorum. Kesinlikle red flag. Hayatınızda böyle bir insan varsa mutlaka uzaklaştırın.
Kitap Jules ve Josh üzerine odaklı olsa da diğer karakterlerin de biraz daha ön planda olmasını isterdim, ilk kitapta daha çok böyleydi.
Son olarak Josh Jules'u hak etmiyor daha iyisini bulabilirdi John midemi bulandırıyor. Jules'un onu affetmesi de çok saçma ne kadar seversen sev hiç gururun yok mu midesiz. Zaten özrü kabahatinden büyük özür dilerken bile sen benimsin falan diyor. Ayrı olmalarına rağmen başkasıyla buluşmasına gidip kıskançlık taslıyor. Kız seni istese söyler zaten ne sapık gibi takip ediyorsun bir de bundan sonra affetti çıldırdım. Çok salaklar hepsi tüm sinirlerim bozuldu.
