Ilyas'ın Roma'da bir restoranda çalışan akrabaları varmış. Onlarıziyarete gitmiş. Akrabaları her gün çalışmaya gidince o da sokağaçıkıyor, Roma'da bilmediği yollarda dolaşıp duruyormuş. Bir gün yolupark gibi nefis bir yere düşmüş. Orada çiçekler, ağaçlar, göller arasında gezmeye başlayınca gözüne birtakım mezarlar çarpmış.Mezarlar birer mutluluk tablosu gibi mermer heykellerle, Binbir renkli çiçekle süslüymüş. Ama mermerlerin üzerindeki yazılarıgörünce çok şaşırmış. Çünkü kiminin üstünde 21 gün, kiminin 34
gün, kiminin 17 gün yaşadıkları yazılıymış. O dili bilmese de, mezartaşlarının üzerindeki rakamların bunu gösterdiğini anlamamış. Mezarların boyları da bebek mezarı olamayacakkadar uzunmuş. Buişe hayret etmiş, bir anlam verememiş»405
Italyancası olmadığı için parkın bekçisine de soramamış. Evde akrabalarına anlatmış, izin gününde beraber o parka gidip bu işin sırrını çözmelerini rica etmiş.Bir tatil günü hep beraber gitmişler, parkta bekçiyi bulmuşlar, ona
mezarlarda yazılı günlerin sırrını sormuşlar. Bekçi,"Burası özel bir mezarlıktır" demiş. Buraya gömülen insanlar mezartaşlarının üstüne gerçek yaşlarını değil, hayatta mutlu oldukları
günleri yazarlar. Kimi 21 gün mutlu olmuş, kim 37 gün. 52'yi geçençıkmadı daha."
Bekçiye teşekkür edip ayrılmışlar. İlyas bir süre sonra Mardin'edönmüş. Uzun bir ömür sürmüş, sonra bir gün hastalanmış. Ölüm döşeğinde oğullarını başına toplamış ve demişki:
"Size bir vasiyetim var. Mezar taşıma aynen şöyle yazacaksınız:İlyas-ı Habır bitti /Anasından doğru kabre gitti."
İlyas’ın Roma’da bir restoranda çalışan akrabaları varmış. Onları ziyarete gitmiş. Akrabaları her gün çalışmaya gidince o da sokağa çıkıyor, Roma’da bilmediği yollarda dolaşıp duruyormuş. Bir gün yolu park gibi nefis bir yere düşmüş. Orada çiçekler, ağaçlar, göller arasında gezmeye başlayınca gözüne birtakım mezarlar çarpmış. Mezarlar birer mutluluk tablosu gibi mermer heykellerle, binbir renkli çiçekle süslüymüş. Ama mermerlerin üzerindeki yazıları görünce çok şaşırmış. Çünkü kiminin üstünde 21 gün, kiminin 34 gün, kiminin 17 gün yaşadıkları yazılıymış. O dili bilmese de, mezar taşlarının üzerindeki sayıların bunu gösterdiğini anlamış. Mezarların boyları da bebek mezarı olamayacak kadar uzunmuş. Bu işe hayret etmiş, bir anlam verememiş, İtalyancası olmadığı için parkın bekçisine de soramamış. Evde akrabalarına anlatmış, izin gününde beraber o parka gidip bu işin sırrını çözmelerini rica etmiş. Bir tatil günü hep beraber gitmişler, parkta bekçiyi bulmuşlar, ona mezarlarda yazılı günlerin sırrını sormuşlar. Bekçi, “Burası özel bir mezarlıktır” demiş. “Buraya gömülen insanlar mezar taşlarının üstüne gerçek yaşlarını değil, hayatta mutlu oldukları günleri yazarlar. Kimi 21 gün mutlu olmuş, kimi 37 gün. 52’yi geçen çıkmadı daha.”
Bekçiye teşekkür edip ayrılmışlar. İlyas bir süre sonra Mardin’e dönmüş. Uzun bir ömür sürmüş, sonra bir gün hastalanmış. Ölüm döşeğinde oğullarını başına toplamış ve demiş ki: “Size bir vasiyetim var. Mezar taşıma aynen şöyle yazacaksınız: İlyas-ı Habır bitti / Anasından doğru kabre gitti.”
- Ben bir yıkıntıyı düşünüyorum
Ve siyah esintilerin yağmasını
Ve şüpheli bir ışığı
Geceleri camları tırmalayan
Ve bir küçük mezarı, çok küçük, bir bebek gövdesi gibi