İlyas-ı habır bitti/ anasından doğru kabre gitti..
Mardin'li ilyas'in roma'da bir restoranda çalisan akrabaları varmış. onlari ziyarete gitmiş. akrabaları her gün çalışmaya gidince bizimki de dışarı çıkıp roma'yi fethediyormus. birgün yolu park gibi nefis bir yere düşmüş.. orada çiçekler, ağaçlar, güller arasinda gezerken gözüne etrafta bulunan mezarlar çarpmış.
mezarlar sanki birer mutluluk tablosu gibi mermer heykellerle, binbir renkli çiçeklerle süslüymüş. ama mermerlerin üzerindeki yazıları görünce çok şaşırmış. çünkü kiminin üstünde 21 gün, kiminin 34 gün, kiminin 17 gün yaşadıkları yazılıymiş. dilini bilmese de, mezar taşlarının üzerindeki sayilarin bu anlama geldiğini anlamış. mezarlarin boylari bebek mezarı olamayacak kadar da uzunmuş... bu işe hayret edip bir anlam verememiş... eve gelince akrabalarina olayi anlatip rica etmis yarin onlarla bu parka tekrar gitmek için.
ertesi gün beraber gittiklerinde parktaki bekçiye mezarlarda yazılı günlerin sırrını sormuşlar. bekçi de orasinin özel bir mezarlik olduğunu ve orda gömülü olan insanlarin mezar taşlarının üzerinde gerçek yaşlarını değil, hayatta mutlu olduklari günleri yazdıklarını söylemiş. hayatta kimi 21 gün mutlu olmuş, kimi 37 gün... 52'yi geçen olmamış hiç...
bekçiye teşekkür edip ayrılmışlar. ilyas bir süre sonra memleketine geri dönmüş. uzun bir ömür yaşamiş, sonra birgün hastalanmış. ölüm döşeğinde oğullarını başına toplayip demiş ki
"size bir vasiyetim var, mezar taşıma aynen şöyle yazinu ; ılyas-ı habır bitti/ anasından doğru kabre gitti..
Zülfü Livaneli'
"serenad"
Hakanî Bey'in dostlarına anlattığına göre
onyedi yıl evvel Osmanlı askerleri Eğri
önlerinde savaşırken aralarında kırkına
yaklaşmış, şakaklarında kırçıllar oluşmaya
başlamış bir sipahi de varmış. Aklı sık sık
İstanbul'a kayıyor ve altı aylık taze bir gelin olan
hanımı ile karnındaki çocuğunu düşünmeden
edemiyormuş. Meğer bu savaşa gelirken
Yeryüzünün en önemli iki toprak parçasından biri olan bu küçük arazi üzerinde farklı dinlerin inanışlarına göre neler meydana gelmiştir neler...
Her seyden evvel Allahu Teala yeryüzünü yaratmaya Bev tül-Makdis'in kalbi olan Kutsal Kaya'dan başlamıştır.
* Bir rivayete göre Hz. Adem'in mezarı Beytü'l-Makdis arazisindedir.
Nuh Tufanı sonrasında sular çekilmeye başladığında ilk or taya çıkan kara parçası Beytü'l-Makdis arazisidir.
* Yahudilere göre Hz. Ibrahim oğlu Hz. Ishak'ı: kurban etmek için buraya getirmiştir.
Yillarca çocuk isteyen Hz. Zekeriya'ya Hz. Yahya'nın doğum müjdesi Beytü'l-Makdis'te verilmiştir.
Hz. Meryem küçük bir çocuk olarak Beytü'l-Makdis'teki hücresinde ibadette iken (Kuran-ı Kerim'in de tasdiki ile)yazın kış, kışın yaz meyveleri kendisine burada sunulmuştur.
Hz Isa henüz beşikte bir bebek iken burada konuşmuştur.
zülfü livaneli'nin "serenad" romanından şöyle bir öykü geçiyor:
mardin'li ilyas'in roma'da bir restoranda çalisan akrabaları varmış. onlari ziyarete gitmiş. akrabaları her gün çalışmaya gidince bizimki de dışarı çıkıp roma'yi fethediyormus. birgün yolu park gibi nefis bir yere düşmüş.. orada çiçekler, ağaçlar, güller arasinda gezerken gözüne etrafta bulunan mezarlar çarpmış.
mezarlar sanki birer mutluluk tablosu gibi mermer heykellerle, binbir renkli çiçeklerle süslüymüş. ama mermerlerin üzerindeki yazıları görünce çok şaşırmış. çünkü kiminin üstünde 21 gün, kiminin 34 gün, kiminin 17 gün yaşadıkları yazılıymiş. dilini bilmese de, mezar taşlarının üzerindeki sayilarin bu anlama geldiğini anlamış. mezarlarin boylari bebek mezarı olamayacak kadar da uzunmuş... bu işe hayret edip bir anlam verememiş... eve gelince akrabalarina olayi anlatip rica etmis yarin onlarla bu parka tekrar gitmek için.
ertesi gün beraber gittiklerinde parktaki bekçiye mezarlarda yazılı günlerin sırrını sormuşlar. bekçi de orasinin özel bir mezarlik olduğunu ve orda gömülü olan insanlarin mezar taşlarının üzerinde gerçek yaşlarını değil, hayatta mutlu olduklari günleri yazdıklarını söylemiş. hayatta kimi 21 gün mutlu olmuş, kimi 37 gün... 52'yi geçen olmamış hiç...
bekçiye teşekkür edip ayrılmışlar. ilyas bir süre sonra memleketine geri dönmüş. uzun bir ömür yaşamiş, sonra birgün hastalanmış. ölüm döşeğinde oğullarını başına toplayip demiş ki
"size bir vasiyetim var, mezar taşıma aynen şöyle yazinu ; ılyas-ı habır bitti/ anasından doğru kabre gitti..
-----------
Bebek daha altı aylıkken öldü Gülpembe. Öldüğünde yirmi yaşına yeni girmişti. O, görevini tamamlamış, Veli ağaya bir erkek evlat vermişti. Bundan sonra ha var, ha yok kimin umurunda olacaktı ki? Götürüp gömdüler, hemen de unuttular. Mezarının başına kaktıkları tahta çürüdü gitti. Mezarı belirsiz oldu.
Sadık Güvenç- Gül Kurudu