Şermin Yaşar'ın tüm hikayelerini çölde su bulmuş bedevi gibi heyecanla şevkle okudum. Roman'ı öğrendiğimde önce bir sevinç dalgası,sonra acaba hikayedeki başarı romanda tutar mı endişesi sardı.
Okurken de endişelerimde haklı olduğumu fark ettim. Yine çok akıcı, elinize aldığınızda sizi sürükleyen,bu kadar sıradan bir hayatın içine bu kadar sürükleyiciliği nasıl da dahil etmiş diye şaşırıp kaldığımız bir eserdi. Ama tabi bir roman böyle hızlı okunduğunda "iyi roman" sayılır mı ona uzmanı cevap versin.
Ben karakterlerin özellikle de Ekrem ve Sevgi'nin yaşını yaşadıkları hayat, hayattan beklentilerine dayanarak çok uygun göremedim zihnimde. Yani Sevgi küçük Ekrem büyüktü desek olmadı, Ekrem küçüktü desek olmadı. Bir yirmi yıllık kayma hissettim.
Onun dışında oğlunun emekliliğini görmüş zaten bir ayağı çukurda amcanın intiharına ayrı üzüldüm ve yine takkesiyle bastonuyla gezen bu amcaya pek uyduramadım o eylemi.
Romanın en silik kişileri Emin ve Ethem'in çocukları, nerdeyse hiç yoklar ve sonuna kadar onlara da sıra gelir mi diye bekledim, belki başka kitaplara (mı?) Sevgi'nin hikayesinin yarım bırakılışı da ayrı. Nurten bu hikayenin en saf, en temizi idi ve hak ediyordu o sonu.
Kısaca şöyle boş kaldım, hızlı biten bir şey okuyayım, epeydir okumayı bıraktım tekrar nele başlasam diyenlere tavsiye. Zaten yazar ne çıkarırsa okurum diyenlere de iyi okumalar.