Müslümanların inancında yeryüzü ve içindekiler, canlı, cansız, bitki, hayvan, insan, inanan, inanmayan hepsi Allah'ın bir emaneti. Çünkü müslüman olmak demek, Allah'ın bu emanetine inanmak demek. Müslümanlar için beldeler, memleketler, hele insanlar sahip olunamayacak varlıklar. Çünkü, mülk Allah'a ait. Çünkü el-Melik olan O'dur. Müslümanlar, gerçek insanlıği temsil eden Islâm'a açtıkları beldelerde kontrollerine giren her şeyi Allah'ın tevdi ettiği birer emanet gibi görürler. Ona göre, şefkatle ve dikkatle muamele ederler.
Batılılar içinse dünya, işletilmesi gereken bir maden. Her köşesini ele geçirmek gerekiyor. Batılı filozoflar medeniyetin tanımını bile, dünyayı sömürmek ve ona "yeni bir şekil vermek" anlamında yapıyorlar. Kıtalar, memleketler, beldeler yakıcı yıkıcı şehvetin sınırlarını belirliyor. Çünkü onlara göre arz, sahip olunması gereken en büyük mülk. Dünya haritalarında ele geçirdiği bölgeleri tek renge boyayarak ilâhlık taslama sapkınlığı da Batılılar'a ait. Bu renklerin boyadığı zavallı insanları köle yapmış olmaları, onların alınteri ve canlarıyla bugünkü zenginliğe gelmeleri Batılılar'ı hâlâ rahatsız etmiyor. Çünkü Batılı için, kendisi haricinde insan yoktur. Yaratan'ı tanımadığı için yaratılana merhamet nazarıyla bakması mümkün değil.