Dünya, büyük bir manevî buhran geçiriyor. Manevî temelleri sarsılan garb cem'iyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir taun felâketi gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müdhiş sâri illete karşı, İslâm cem'iyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cem'iyetinin
Sinagoga, kiliseye, camiye gitmeyen bazılarımız kendisine demokrasiyi din olarak seçti. Benim dinim de demokrasidir. Demokratlar bireyin değerini ve ona saygıyı içselleştirirler. Demokratlık yasalar karşısında eşitliğe inanmaktır; herkesin ayrı bir ruhu, ayrı bir iç dünyası olduğuna inanmak, herkesin hayatının değerli olduğunu bilmektir. Roman da o noktada başlar. Roman özü gereği demokratiktir; merkezinde bireyin özgürlüğü vardır. Romanın bir biçim olarak gelişmesi demokrasinin yaygınlaşmasına paraleldir. Bu bakımdan her roman biraz siyasidir. Ama onun ötesinde, Woody Allen çok haklı. İdeolojilerin, siyasi tavırların emrindeki yazar, romanın hayatını, iç demokrasisini de bitirir. Yaşamaz; popüler olur, konuşulur ve unutulur. Gençken bu konuda büyük kararsızlık yaşadım. Siyasetle iç içeydim; Vietnam Savaşı’na karşı hareketin parçasıydım ama yazar olmak istiyordum. Her ikisini birden yapmanın modelini aradım. Marksist model, sosyalist gerçekçilik çok kötü bir seçenekti; romanı öldürüyordu. Gerçeküstücülerin denediği avangard yaklaşıma ise saygı duydum ama başarısız oldular. Üçüncü model siyaseti roman üzerinden yapmamaktı; sonunda onu seçtim. Yine de romanlarımda siyasi referansları hep korudum.
Klişeleşmiş yanlışlara katılmıyorum. Onlar kapitalist ve komünist ideolojileriyle dine kısır bakmışlar. Benim dinim bana iki dünyada ilkbahardır, hayattır şükürdür elhamdülillah...
İstanbul 'dayken babam peygamberden kalan mirası görmeye gidecekti...
Ben haca bile gitmem bu şartlarda....
İşim olmaz dedim...
Seni bilmem baba dedim...
Bu beni bağlar beni ilgilendirir dedim...
Ancak bana tepeden aşağı kaya çekeceksin de...
Onu yaparım...
Senin dinin sana benim dinim bana...
Herkes işine baksın...
Hz.Ali (ra) katıldığı bütün harblerde o güzel yüzü, parlak ve güzelim simasıyla Huneyn’de, Hayber’de, diğer birçok yerde Allah Resûlunden hiç ayrılmamıştı.
Resûlullah’ın hayatında çok tesirli olan Huneyn günü... Bir ara Hz.Ali’ye sormuşlardı:
"İnsanların en cesuru kimdir?"
Hz.Ali çok cesurdu gerçekten, diyecekti ki:
"İnsanların en