Sokakta el ele yürüyorlardı. Onun elini avucuna götürmenin eski yürek çarpıntısı nerdeydi? Deminki sinemanın perdesi ardındaki evlerde yaşayanların sinema gürültüsüne, Naciye Ablanın çocuk şamatasına alıştıkları gibi yoksa iki insan da birbirine alışıyor muydu? Git gide, yakınlıkları yalnız kol kola yürümelerin, aynı yatakta yatmalarına kalmış karı-kocalara mı benzeyeceklerdi? Dayanamazdı buna. Bir kurtuluş yolu olmalıydı
Ya insanlar? Onların yaşamasında her şey ayrıntı. Önemli olan yemek değil, yenecek yemeğin çeşididir; giysi değil, giysinin çeşidi; ayakkabının çeşidi. Günlerin adı bile.. belli günlerde belli yaşamaları vardır. Pazar günleri pazarlık yaşamalarını kuşanırlar, çarşambaları çarşambalık! Hep ayrıntılar! Paranın sayısı gibi. Güler'in mavi gözlü oluşu gibi... Ayşe'nin bacaklarının esmer oluşu gibi.
Kendimizi yitirdiğimiz zaman, her şeyi yitirmiş sayılırız işte. Sana yemin ederim ki bazen bir gündelikçi bile olmaya razıyım, sırf sabahları uyandığımda önümde bir gün, bir devinim, bir umut olsun diye.
Tabii, umut, koşup giderken bir sokağın köşesinde, daha kurşun havadayken vurulup ölmekti. Fakat iyi düşünülürse hiçbir şey bana bu kadar talihli olabileceğimi umdurmuyor, aksine her şey bunu engelliyor, mekanizma beni sımsıkı kavrıyordu.
En çok seni seviyorum diyorum; ama gerçek sevgi bu değil sanırım, sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki…