Nazan Bekiroğlu, bir yazar olarak pek dikkatimi çeken bir yazar değildi. Bu kitapla, tesadüfen yollarımız kesişince açıkcası okumaya başlamak için hiç de kendimi zorlamadım. Bitirdiğim her kitaptan sonra bu kitap elime geçtikçe , her defasında okuma sırası bekleyenlerin en altına koydum. Ancak, kitabı okuduktan sonra kitaba da yazara da büyük haksızlık ettiğimi anladım. Her şeyden önce yazarın, bilinç akışı yöntemine benzer bir yöntemle, fakat daha anlaşılır bir dille ve değişik bir teknikle kurguyu oluşturduğunu belirtmeliyim. Açıkcası bu yöntemini sevdim. Trabzon, Azerbaycan, Batum, ve iran'ın muhtelif şehirlerinde geçen konu oldukça ilgi çekici. Kitaptaki karakterlerden akılda kalanı, ana karakterler olan Settarhan, Zehra, Azam ve İsmail'den ziyade "Büyükhanım". 533 sayfalık uzun bir kitap olmasına karşın, olayların gelişimi ve kurgu nedeniyle okuru sıkmadan ilerliyor. Kitap, okura çok sayıda yeni kavramla tanışmayı vadediyor. Bu olumlu yönlerinin yanı sıra ; yazar, yer yer didaktik etkinin tuzağına düşmüş gözüküyor. Bunun dışında, son bölüme eklediği 3-5 sayfalık , yayın evinin de eklemesini önermediği kısım olmasa daha iyi olurdu. Kitapta bir de ara ara karşılaştığım "hepi topu" kelimesinin yerine başka uygun bir kelime olaymış iyi olurdu:).
Bu kitaptan sonra ikinci bir Nazan Bekiroğlu kitabı okur muyum? Kesinlikle evet.