Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gökçe Efe, orada, Yunanlılara karşı silâhlı mukavemeti yapan ilk adamdır. Onun hikâyesi, bir nevi halk efsanesi hâline gelmiştir. Diğer liderler ve halk, Aydın ve Nazilli’de toplanıyorlardı. Kendilerini meydana çıkarmayan zabitlerden biraz talim gördükten sonra, oraları Yunanlılar için yaşanamayacak bir hâle getirmişlerdi. Aydın, yedi defa zaptedilmiş, tekrar geri alınmıştı. Nazilli, Millî Kuvvetler tarafından Demirci Efe diye tanınan liderin maiyetinde Yunanlılara karşı vaziyet almıştı. Salihli cephesi, Halil Efe tarafından tutuluyordu. Çerkes Edhem de onların başı olmuştu. Sarı Efe lâkabı ile anılan Kaymakam Edib ve birkaç Türk taburu silâhlarıyla birlikte onlara katılarak müdafaa noktasının kuvvetini teşkil etmekteydiler. Miralay Bekir Sami (sonraki Hariciye Vekili ile karıştırılmamalı) ve Miralay Kâzım bu mücadelenin ilk tanınmış isimleri arasındadırlar. Türklere, İzmir’de yapılan ilk kanlı muameleye karşı tamamen kayıtsız kalan Batı efkâr-ı umûmiyyesi İzmir’in içindeki Rumların karşı karşıya bulunduğu tehlikeden heyecana düşmüştü. İtalyan, Fransız ve Amerikan amiral ve generallerinden müteşekkil bir tetkik komisyonu 1919 Ekimi’nde durumu incelemek için İzmir’e gittiler. Fakat bunların raporu, Türk-Yunan mücadelesi bitmeden önce yayımlanmadı. Rapor, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini makul bulmuyordu. Millî Misak’ın yayımlanması, İtalyan ve Fransız İşgal Kuvvetleri Merkezleri’nde iyi karşılanmakla beraber, İngiliz Merkezi somurtkan bir vaziyet almıştı. Bununla beraber, kimse yeni bir hareket beklemiyordu.
1850'lerin sonlarında Kafkasya'ya seyahat eden seyyahlar, kelle koltukta yolculuk yapıyordu. Eşkıyalar, kanunsuzluk, "Tatarla­rın" gaddarlıkları ve yıllardır devam eden savaşlar, bu bölgede seyahat etmeyi oldukça tehlikeli bir hale getiriyordu. Bölgedeki tek yol olan Daryal Geçidi'nin çığ düşmesi nedeniyle üç ay kapalı
Reklam
Şamil'in etkileyici coşkusunu görmek için zamanı biraz ileri alıp 1843 yılına gitmemiz gerekir. Büyük ve Küçük Çeçenistan aşiret­leri, Ruslar tarafından kuşatılmıştı. Askerleri diğer cephelerde kı­yasıya mücadele eden Şamil Çeçenistan' a destek gönderemiyordu. Çeçenlerin mücadeleye devam etme imkanı kalmamıştı. Evleri yerle bir edilmiş
Şamil'in oğlu Cemaleddin esir alınıp St. Petersburg'a getirileli on üç yıl olmuştu. Bu on üç yıl içerisinde Şamil, Zümrüdüan­ka gibi Ahulgo'nun küllerinden yeniden doğmuş ve Kafkasya'ya hakim olmuştu. Rus askerleri, akın akın bu dev gibi adama sal­dırmış ancak geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bu on üç yılda, esir olarak St.
Mihail Yuryeviç Lermontov, Kafkasya'da Rusya'nın ete kemi­ğe bürünmüş haliydi. Gördüğü manzara karşısında büyülenen o aksi, gösterişli ve genç subayların ilk örneklerindendi. O, Rus halkına Kafkasya'yı tanıtan büyük bir yazardı. Rusların gözünde "Kafkasya Şairi" olarak yerini koruyor. Adı, kısa ve bahtsız hayatı ile acıklı
Ahulgo'da yaşanan felaketten bir yıl sonra 1840'ta Şamil'in tek­rar ortaya çıkmasıyla kıyasıya mücadele yeniden başladı. Ne re­form yapmaktan ve daha merhametli bir yönetimden bahseden Ruslar için ne de daha önce Müritlerle tam anlamıyla ittifaka yanaşmayan dağlılar için artık bir orta yol bulmak mümkündü. Dağlılar, akın akın
Reklam
Ahulgo'da yaşanan felaketten bir yıl sonra 1840'ta Şamil'in tek­rar ortaya çıkmasıyla kıyasıya mücadele yeniden başladı. Ne re­form yapmaktan ve daha merhametli bir yönetimden bahseden Ruslar için ne de daha önce Müritlerle tam anlamıyla ittifaka yanaşmayan dağlılar için artık bir orta yol bulmak mümkündü. Dağlılar, akın akın
Artık Büyük İmam olarak tanınan Şamil, 1846 yılında uzun za­mandır hayalini kurduğu Kabardey'in fethi için kolları sıvadı. Fevkalade cüretkar bir plan yapmıştı. Kabardey, Kafkasya'nın kalbinde yer alıyordu. Doğuda Vladikafkas'tan Hazar'a kadar uzanan hat, Şamil'in hakimiyeti altındaydı. Batıda Kuban'dan
Şamil, bölgeye ilk temsilcisini 1843 yılında göndermişti. 1850 yılında daha güçlü bir ismi, Naip Muhammed Emin'i görevlen­dirdi. Bu kurnaz adam, aşiretleri birbirine düşürdü. Korkunç bir şiddetle hükmeden Muhammed Emin, bir yandan düzeni sağla­ma kisvesi altında katliamlara girişiyor, diğer yandan aldığı rüş­vetlerle cebini dolduruyordu. En
Hindistan'a giden yol
Çerkes aşiretlerinin 1850'lerde Londra'ya gönderdiği heyet, coşkuyla karşılandı. Rus zulmünden kurtulmak için destek talep ediyorlardı. Durumu merak eden Kraliçe, konu hakklnda bir rapor hazırlanmasını istedi. Huşt Hacı Hasan Hay­dar, Başbakan ve "siyasi çevrelerde söz sahibi olan bir dizi isim" tarafından kabul edildi. Hyde Park'ta kalabalık bir gruba hitap eden Huşt, ateş saçan gözleri ve muhteşem kıyafetiyle dinleyicile­ri büyüledi. Kraliyet ailesinde bir çocuğun (Prenses Beatrice ola­bilir?) dünyaya geldiğini öğrenen Huşt, kalabalığın üzerine koca bir kese altın saçtı. İnsanlar Yaşa Çerkesya! Sen ne iyi bir adamsın! diye bağırıyordu. Çerkeslerin güzel sözleri ve cömertliği bir yana İngilizler, Kafkasya'nın eninde sonunda Rusların kudreti karşı­sında ezileceğini görüyordu. Ve bu gerçekleştiğinde, Hindistan'a giden yol açılmış olacaktı. Bir şeyler yapılmalıydı...
Reklam
Cemaleddin'i himayesi altına alan Çar, ona büyük ihtimam gös­teriyordu. Çocuğun bütün masraflarını kendi cebinden ödüyor­du. Cemaleddin'i haftada birkaç kez Kış Sarayı'na getirtiyor ve sürgünde olmasına rağmen sıhhatli ve mutlu olduğundan emin oluyordu. Çar, bir konuda son derece kararlıydı. Kimse Cema­leddin' e geçmişinden, Kafkasya'dan ve babasından bahsetmeye­cekti. Rusya'ya biat eden, sarayda ve muhafız alayında sayıları her geçen gün artan ve grandüklere yaver olarak atanan Çerkes ve Kafkasyalı prenslerle de görüşmesi yasaktı. Vahşi kartallar diye nam salan bu prensler, St. Petersburg sokaklarında korku ve hayranlık uyandırırdı. Milli kıyafetleri, "kendilerine özgü havada süzülüyormuş gibi yürüyüşleri ve kartal bakışlarıyla" şehrin so­kaklarında dolaşan prensler, bütün kesimlerden hanımların ak­lını başından alırdı. Zorla bir yere varamayacağını fark eden Çar onları şımartıyordu. Sadakatlerine paha biçilemeyen bu prens­ler yetişmiş savaşçılardı. Gönüllerini kazanmanın yolu iltifat ve iltimastan geçiyordu. Cemaleddin'in durumu başkaydı. Baştan aşağıya dönüştürülebilecek kadar gençti. Çar, zamanla Cemaled­din'i -evladı kadar- itaatkar ve sadık biri yapabileceğine inanıyordu. Kim bilir belki günün birinde Tanrı ve Çar'ın naibi olarak Kafkasya Valiliği görevine atanabilirdi.
Şamil'in etkileyici coşkusunu görmek için zamanı biraz ileri alıp 1843 yılına gitmemiz gerekir. Büyük ve Küçük Çeçenistan aşiret­leri, Ruslar tarafından kuşatılmıştı. Askerleri diğer cephelerde kı­yasıya mücadele eden Şamil Çeçenistan' a destek gönderemiyordu. Çeçenlerin mücadeleye devam etme imkanı kalmamıştı. Evleri yerle bir edilmiş
Üçüncü İmam Şamil, mutlak hakimiyetinin ilk yıllarında dört meseleye odaklandı. Birinci önceliği bütün Kafkasya'nın birleş­tirilmesiydi. Ardından kendi orduları yeterince kuvvetlenene kadar meydan muharebelerinden kaçınıp Rus askerlerini sürekli taciz etmek geliyordu. Üçüncü amacı, Dağıstan'da yeni bir dü­zen kurmaktı. Son olarak en
Çerkes aşiret reisleri, Şamil'i büyük saygıyla karşıladı ancak ona katılmayı reddetti. Halkın kullandığı ortak bir dil olmadı­ğından Şamil'in çağrısı karşılık bulmuyordu. Arapça sözlerini sadece mollalar ve aşiret reisleri anlıyordu. Bu nedenle, kitlelere hitap ettiğinde Kafkasya'nın lingua francası olan Türkçe-Tatar­ca konuşmak zorunda kalıyordu. Ancak bu durum, Şamil'i Da­ğıstan'da meşhur olan ateşli belagatinden mahrum bıralayordu. Sonunda Çerkeslerin gönlünü kazanamayacağına kanaat getiren Şamil, Ruslara karşı kendi gücüyle mücadele etmeye karar verdi.
Ivan Grozny'nin Çerkes eşi: Goşenay İdar (Mariya Temryukovna)
Korkunç İvan'ın eşlerinden biri, bir Çerkes prensesiydi ve Grebenski Kazakları'yla arası oldukça iyiydi. Bu prensesin mü­dahalesi sayesinde Çar, bu kanun kaçaklarını tanıdı ancak karşı­lığında Karadeniz'de Sunja nehrinin ağzına bir kale yapmalarını ve Moskova adına burayı muhafaza etmelerini istedi. Böylece Ka­zaklar, kalelerde ve sınırlarda Rusya'yı kahramanca savunmaya başladı.
21 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.