Yazar, 1910 yılında o zaman Avusturya-Macaristan İmparatorluğu toprağı olan Bosna’da doğmuş, Boşnak+Sırp Müslüman bir yazar. 1944 yılında çok sevdiği kardeşi, önderleri Tito tarafından idama ediliyor. Bu olay yazarda, içine bulunduğu siyasal harekete ve devrime karşı bir travma yaratıyor. Zaten bu romanı da idam edilen kardeşi için yazıyor.
18.yüzyıl Bosna’sında tekke, devlet ve yerel otorite üçgeninde kalan bir dervişin hikâyesi anlatılıyor romanda. Derviş; kardeşinin haksız yere öldürülüşüne tanık olunca kendi nefsi, vicdanı ve düzen ile hesaplaşmaya başlıyor. Adalet, vicdan, düzen gibi değer atfedilen her şeyi dervişle birlikte okur da sorgulamaya başlıyor tabi. Konusu tasavvuf gibi görünse de temel olarak "insan"ı anlatıyor kitap. Yanlışı doğrusu ile derviş olsa da nefsine yenilişini ve nihayetinde insan olduğuna, yaşadığı iç hesaplaşmasına tanık oluyorsunuz. Derin ve insana inandığı değerleri sorgulattıran bir anlatım mevcut.
Okurken Kafka’nın “Dava” romanını anımsatıyor. Her bölüm başında Kur’an’dan bölüme uygun bir ayet var.
İnsanın iç çatışmaları ve psikolojisi ancak bu kadar güzel ele alınabilirdi. Muazzam psikolojik ve sosyolojik tespitler var.
MEB’in #100TemelEser listesine kim düşünüp de koyduysa önünde ceketimi ilikliyorum.