Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Boylesine bir iradeye iman gücüne vatan sevdasına ben koyacak başlık bulamadım. Bir insan hem fiziki anlamda hem aklî anlamda hem inanisi uğruna kendini ne kadar gelistirebilirse işte o kadar! Filistin toprakları uğruna işgalcilere karşı tek başına bir ordu resmen. O kadar utandım ki.. Bir insan bu kadar kendini gelistirebiliyorken ülkesi için, biz bir deterjanı bir içeceği almaktan vazgeçemiyoruz. Bir boykotu beceremiyoruz.. 4-5 tane dil öğrenmek, spora gidip tekvando, judo öğrenmek, kendini geliştirip mühendis olup bomba yapmayı öğrenmek, hacker olup dusmanin bilgilerine sizmak onemli telefonlarini dinlemek, canli bombalarla siyonistlere tuzaklar kurup onlara cezalarini vermek,aynı zamanda kendine eş bulup yuva kurup cocuk sahibi olmak, onlara bakmak, işkencelere direnip vatanını dinini satmamak.. Allah aşkına bunların hiç birini yapmamızı istemiyorlar bizden. Sadece onları unutmayacağız. Filistini konuşacağız ve yapacağımız boykotsa boykot. Bu geliyorsa elimizden bunu yapacağız. Allah yolunda İslam uğruna bunu yapmak zor olmamalı..
Dilini kaybeden milletler; benliğini, kültürünü, insanını, hayata bakış açısını, ekonomisini, aklınıza gelebilecek her türlü ögesini kaybetmeye mahkumdur.
26 yaşında profesörlük unvanı alan, Türkiye'nin gururu, Türkçe sevdalısı Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun çalışmalarından, makalelerinden ve söyleşilerinden derlenen bu eser, milli şuurumuzun yegane temsili olan dilimize her fırsatta sahip çıkmamız gerektiğini bizlere gerçeklerle ortaya koyuyor. Türkçe'nin matematiksel bir ahenginin olduğunu, İngilizce gibi çeşitli dillerden harmanlanan sentez bir dil olmadığı, her fırsatta dilimizi korumamız gerektiği somut örneklerle bizlere sunulmuş.
İncelememi Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın şiiriyle bitirmek istiyorum:
Unutmuşum ana demesini bile,
Öykünmüşüm türküsünü ellerin
Ağzıma bir kara düşmüş bağışla beni,
Türkçem, benim ses bayrağım.”
İnsanın özü değişir mi? İyi veya kötü olmak bir seçim midir?
Öncelikle Anthony Burges'tan okuduğum ilk kitap.üslup açısından iyi olmasa da ki kötülük başka şekilde nasıl yazılabilirdi? Bilmiyorum. Dili bakımından argo sözcük kullanımının fazla olmasıyla beraber, genel anlamda kitap akıcı bir biçimde ilerledi. İnsanın özüne çok net bir şekilde vurgu yapıldığını düşünüyorum. İnsanın özü (iyi veya kötü olma durumu) değişir mi? Veya değiştirilebilir mi? Kitabın Bu sorulara güzel bir yanıt verdiğini düşünüyorum. İnsan özü dışarıdan müdahaleye nasıl tepki verir bu durumun insanın özü üzerine etkisi nedir? Kitabın kapsamı ve kendi içerisinde değerlendirmesi düşünüldüğünde kitap okunduğunda daha net anlaşılacağını düşünüyorum. Unutmayın dil argo olsa dahi bizler vermek istediği mesajı anlamaya çalışıyoruz.
Ufak bir not eklemek isterim.
Ek: Bu kitabın kısa bir incelemesini Barış Özcan YouTube kanalından izleyebilirsiniz fayda sağlayacaktır.
Öyle bir kitaptı ki… Başlamadan önce zaten beklentim yüksekti, fakat okuyunca daha da yükseldi. Yazardan okuduğum ilk kitap oldu ama asla son olmayacak. Kitap size her alandan her duyguya ulaşmanızı sağlıyor. İçlerinden neredeyse hepsini bildiğiniz, tarihte yer edinmiş kişileri yazarın yorumuyla hikayeleştirmesi beni aşırı etkiledi açıkçası. Rüya, gerçek, edebiyat, kültür, yaşam, evlilik vs… Her konuyu, her hikayeyi okurken ‘Vay be’ dedim gerçekten.
Aralara eklenen şiirler, sizi tam hedeften vuran bitirici cümleler fazlasıyla mevcut. Bu kitabı kütüphanemde bunca zamandır bekletmemin tek sebebi, buhranlı bir dönemde okumaya çalışmamdı. Haliyle okuyamamıştım. Fakat iyi ki okuyamamışım da bu zamana kalmış. Çünkü sindire sindire okutulması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Yazarın dili başlarda ağır gelse de, bence dil ağır değil ‘süslü’ bir dil. Resmen kelimeler dans etmişler… Sizi yoracak, üzecek bir kitap değil.
Son olarak, eğer ki daha olay kurgusu veyahut belirli bir temada öyküler, anlatılar okumak istiyorsanız pek tavsiye etmem. Çünkü bu kitapta belirli bir öykü yok, ortak tek bir şey var, o da yaşamak, insan olmak, insani duygular taşımak…
9/10 puan verdi
Çocukken böyle güzel kitapları okuyamadığımın üzüntüsünü yaşamıyor değilim,ama iyi bir okur her yaştan da okumalı,sade anlaşılır ve akıcı bir dil kullanılmış,Güzel bir maceraya davetlisiniz çocuklar, tek bir kusuru var o da çabuk bitiyor olması.
·
Puan vermedi
KHALED HOSSEİNİ - BİN MUHTEŞEM GÜNEŞ
Öncelikle hepinize merhabalar, kitap dostlarım. Bugün sizlere eminim ki defalarca karşınıza çıkmış olan Bin Muhteşem Güneş kitabının incelemesini yapacağım.
Kitap, Afganistan ağzıyla harami diye tabir edilen Meryem' in çocukluğu ile başlar. Annesi ile olan ilişkisi, tam manasıyla baba demeye dilimin
Peyami Safa'nın eserlerinden biri olan Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ilk okuduğum eserlerinden birisidir. Öncelikle yazar çok samimi bir dil ile sade ve anlaşılır bir biçimde eseri kaleme almıştır. Sizlere tavsiyem bu eseri mutlaka okuyunuz. Beni ilk başlarda içine çekti. Öyleki sanki ben yaşadım, ben yaşadım o acıları, o ızdırapları. Bir yandan üzüldüm bir yandan sevindim...
Sizlere kitabın dış künyesinden bahsedeceğim ve olay örgüsüne girmek istemiyorum.
Yazarın eserinin künyesine baktığımızda 1929 yıllarında kaleme alınmış, ilk defa 1930 yıllarında Resimli Ay matbasında basılmıştır. Yazar bu eserin ilk baskısını arkadaşı olan Nazım Hikmete itaf etmiştir. Bu eser yazarın hastalıkla boğuştuğu çocukluk ve ilk gençlik yıllarını taşıyan bu küçük roman büyük ölçüde otobiyografiktir. Bilinç akışı tekniğinin ustaca kullanıldığı eser aynı zamanda psikolojik roman olarak edebiyat tarihimizde önemli bir yere sahiptir.
Romanın kahramanı 15 yaşında bir çocuktur. Kendisinin ismi kitapta hiçbir şekilde geçmez ve bu yüzden ismini bilemiyoruz. Kahramanımızın sol dizinde ise kemik erimesi vardır. Aynı Peyami Safa'nın çocukluğunda sağ kolunda kemik veremi hastalığı olması gibi. Bunum en büyük sebebi yazar ilk öğrenimine devam ederken sağ kolunda ortaya çıkan kemik veremi yüzünden kendini çok küçük yaşta doktorların, hasta bakıcıların ve ilâç kokularının arasında buldu. Böylelikle bu yaşadığı durumu eserine aktarmıştır.
kitleyi ikiye bölen (çoğunlukla nefret yorumu olan) kitap hakkında şunları söyleyebilirim aslında biraz daha düşük bir puan vericektim ama tecavüz yada rahatsızlık duyulan sahnelerden değil kitap da biraz eksiklik var diye öncelikle şöyle başlamak istiyorum kadın ilk sayfada koskocaman yazmış CNC (rızaya dayanmayan cinsel ilişki)'VE
Fatih Gezer'in 2. kitabı Suni Tebessüm. İlk kitabını ne kadar beğendiysem bunu da o kadar çok beğendim. Ağustos 2023'te Everest yayınlarından çıkan 'Ruhunu Satanlar Derneği' adlı kitabını okumak için sabırsızlanıyorum.
Yaşamak ya da yaşamaya çalışmak... Görmezden gelmek ya da gelinmek... Kitabı okuduğumda değişik bir olay ile karşılaşmanın şaşkınlığında değil sıradan olayların bu kadar çarpıcı verilmesi beni etkilenmesinin şaşkınlığı içindeyim. Bunun sebebi de sanırım Fatih Gezer'in dil ve üslup yetkinliği.
Kitap Suni Tebessüm isimle ile zaten ilk başta bir dikkat çekiyor. Diğer dikkat çekici nokta ise yazarın kitap içinde birçok farklı yazar ve kitaptan alıntılar yapması. Bu alıntılar bence kitaba ayrı bir atmosfer katmış. Kitabın konusuna geldiğimizde belgesel yapımcısı abisinin odasında intihar etmesi ve toplumdan uzak yaşayan Selim'in bununla yüzleşmesi, kabullenme ve kendini var etme süreci. Karakterler roman boyunca bizi şaşırtmıyor herkes tam beklenilen davranışları gerçekleştiriyor. böylece romanda acaba bu ne yapacak demek yerine duygulara hapsediyor.
İlk romanı Ölüler Kıraathanesi'ni okuduktan sonra okumak daha anlamlı ve keyifli olacaktır.
İyi okumalar.
Zorba kitabevinde gerçekleşen Fatih Gezer 'Suni Tebessüm' üzerine söyleşiyi de kitabı okuduktan sonra izleyebilirsiniz.
youtube.com/watch?v=qFQSkKV...
#kitap #2024
#edebiyat
Tam 866 sayfalık "takıntılı" bir çalışma... "Takıntılı" çünkü yazar Lars T. Lih, Lenin'e atfedilen "diktatör", "elitist", "karamsar" gibi sıfatların kaynağına iniyor... Lenin'in "Ne Yapmalı?" kitabı ekseninde, okuru inanılmaz bir araştırma macerasına davet ediyor... Bunca
Mungan'ın Kelimelerle Dokuduğu Derinlik
Üç Aynalı Kırk Oda, Mungan'ın ustalıkla örülmüş üç uzun hikayesini bir araya getiriyor.
Kitap, Alice Harikalar Diyarında, Aynalı Pastane ve Gece Elbisesi adlı öykülerle okuyan kişiyi farklı dünyalara götürüyor.
Alice Harikalar Diyarında, Teksaslı asi kız Alice Star'ın içsel yolculuğunu anlatarak okuyucuyu eğlenceli bir hayalgücü serüvenine sürüklüyor. Aynalı Pastane ise toplumsal meselelere duyarlı bir şekilde yaklaşarak Ali adındaki kahramanın hüzünlü hikayesini sunuyor. Gece Elbisesi ise cesurca cinsel sapkınlıkları ele alarak sarsıcı bir anlatı sunuyor.
Kitap, Mungan'ın dil ustalığına ve kelime seçimlerine hayran bırakıyor. Her hikaye, okuyucuya farklı duygusal katmanlar sunarak, kitabın her bir sayfasında derin bir düşünce ve duygu zenginliği barındırıyor.
Mungan'ın Türkçe'ye hakimiyeti ve etkileyici anlatımıyla, Üç Aynalı Kırk Oda zaman kaybı diyeceğimiz kitaplardan değil...
Artık baskısı çok yapılmadığı için uzun bir süre aradığım bir kitaptı "Renklerden Moru"! Hep okuyanlardan iyi yorum alıyor ve heyecanlanıyordum. Sonunda Şubat ayında doğumgünümün şansıyla buldum ve okudum. Dedikleri kadar vardı roman, oldukça başarılı buldum. Yazarımız Alice Walker, kişiliği itibariyle kendi içinde gücünü bulan, tüm
Puanım 4/5 (%80/100)
Roket kendini geliştirerek yenilemeye devam ediyor. 3. sayı birçok kişiden daha geç elime ulaştı ama başka kitapları bir kenara bırakıp hemen buna başladım. Bu sayıyı içerisindeki öyküler başta olmak üzere birçok yönden daha iyi bulduğumu söyleyebilirim. Ortada gerçekten çok büyük bir emek ve sevgi var bu hissediliyor. Her
