Bir yanında hatıralar, diğer yanında kararınca deli.
Sanki aklı olan kim varsa kaçmış yanından şüphesiz.
İsterdim ki herkes zararıyla sevilsin
bir şişe bira ya da bir kadeh şarap gibi.
Herkes kadeh kaldırıyor kaybettiklerine;
- Şerefe.
+ Neye içiyoruz ?
- Gidenlere.
+ Kim gitti ?
- Kimse kim.
+ Doğru ya herkesin bir gideni var demi?
- Bir de gönderdikleri...
+ ...
Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard-arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Şiir olacağız, şarkı olacağız
Hissedecekler bizi bir mayıs akşamı
Sarhoş olacağız kadehler birleşince habersiz
Aşık olacağız acıya, kedere
Kavuşulan hasretin dallarında budaklandığımızda
Unutacağız.
Şuraya bir cümle koydum
Kırmızıya boyadım kenarlarını
Kadehler birleşince anlayacağız, saklı
Omuzlarımda kara gecenin hasretiyle dolaşırken
Kırmızıya büründüğüm aşkın yoluna düşerken
Kavuşacak kelimeler, hasretin sonu.
Aşık olacağız, kara gecenin
Ilık ılık esen rüzgârına.
Şuraya bir cümle koydum.
Kadeh kaldırdım kırmızısını.
Atatürk kendisi için yaşamayı seçmedi hiçbir zaman. Türk kadınına örnek bir figür olan Latife Hanım’la evlendi; iyi eğitimli, iyi derecede yabancı lisan bilen biriydi çünkü. Bu da annesinin vasiyetiydi. Bu yüzdendir Latife tercihi... Hiçbir şey kalbinden koparıp atamamıştır Fikriye'yi.
Atatürk’ten Fikriye Hanım'a;
“İçsem de bir kadeh
Bir ayak sesi duymayayım
kapıya koşuyorum
gelen sen misin diye
bir sarı saç görmeyeyim
yüreğim burkuluyor
ağlamaklı oluyorum
her şey bana seni hatırlatıyor
gökyüzüne baksam
bütün resimler sana benziyor
hayret
bütün aynalarda sen varsın
nereye gitsem peşimden geliyorsun
şimdi sigarasın dudaklarımda
biraz sonra beyaz bir kağıt
ve akşam içtiğim bir kadeh içki olacaksın..
Ne olur kim olduğunu bilsem .pia.nın ellerini bir tutsam ölsem
Böyle uzak uzak seslenmese
Ben bir şehre geldiğim vakit
O başka bir şehre gitmese otelleri bomboş bulmasam
İclenip buzlu bir kadeh gibi boğulanıp boğunalıp durmasam
Ne olur sabaha karşı rıhtımda seslendiğini duysam pia'nın
Sırtında yoksul bir yağmurluk
Çocuk gözleri büyük büyük üşümüş ürpermiş soluk
Ellerini tutabilsem pia'nın
Ölsem eksiksiz ölürüm
Kırdığın kadehte kalan ömrümden,
Ağlarsın içtiğin yılları bilsen.
Hicrinle sararıp solan ömrümden,
Ağlarsın biçtiğin dalları bilsen.
Sefiller gücünü bende sınadı,
Kimi kaçık dedi, kimi bunadı;
Berdûş eleştirdi, sarhoş kınadı,
Ağlarsın düştüğüm dilleri bilsen.
Ar ettim sakladım uğraşlarımı,
Haberdâr etmedim sırdaşlarımı.
Gizlemek isterken gözyaşlarımı,
Ağlarsın seçtiğim yolları bilsen.
Felsefe böyledir dîvânelerde,
Teselli aranır bahanelerde,
Bir kadeh mey için meyhânelerde,
Ağlarsın döktüğüm dilleri bilsen.
Ateşe su dedim göz göre göre,
Aklım zavallıydı duyguma göre,
Bahtına şükretti Mecnûn bin kere,
Ağlarsın düştüğüm çölleri bilsen.
Al şuradan bir kadeh
Doldur içini Brenda
Bilmezsin sen ne içtiğimi
Şarabı aşktan bir seni içerim ben.
Koy işte yaşanmamış günlerimizi
Sen zaten benimle içmezsin ki.
Sarhoş olmuşsun başka tenlerde
Doldur bize de bu gece
Kendi oyunlarını da koy tabi
Yalandan birkaç damla göz yaşını..
Sorma işte Brenda
Onsuz kadeh kaldırdık mı biz?
Beni de koymuşsun Brenda
Bir anlamı mı oldu kadehin(!)
Sakarsın Brenda,
İçmeden taşırdın kadehleri
Dökülüyor içinden yalanların
Bak beni de taşırdın kadehten!
Geç kaldın Brenda,
Boğuldum ben şarabınla..
-Kübra Nur Gümüş
Şimdi yoksun
Seni dilediğim gibi düşünebilirim artık
Tutar ellerini öpebilirim uzun uzun
Kimseler ayıplayamaz beni
Yokluğunda seni nasıl sevdiğimi anlayamazlar
işte gözlerin, işte dudakların
Senin olan ne varsa karşımda duruyor
Ayaklarını dilediğim yere götürebiliyorum artık
Sevdiğim şarkıları söyletiyorum dudaklarına
Ve hoyrat ellerimle
Her gün