Kürt Şiirinin Temelini Atan Yaresan-Aleviler
Literatürde bilinen en eski Kürt şiiri, Milattan Önce 4. yüzyıla aittir. İngiliz arkeologların 19. yüzyılda İran Kürdistani'nin Hewraman bölgesinde bulduk bir mezar taşı üstüne işlenmiştir. Londra'da bir müzede korunduğu belirtilen yer aldığı mezar taşının, şiirin sahibi Borazboz adlı, bilinen ilk Kürt şairine ait olduğu söyenmektedir. Yaşayan pek az dilde bu kadar eski bir şiire rastlanmaktadır. Çünkü şiir, MÖ 330 yılına tarihlendirilmektedir. Borazboz'un, şiiri karısına ya da sevgilisine yazdığı anlaşılmaktadır. Bugün bile büyük ölçüde anlaşılabilen şiir Kurmanci lehçesinden Xwazdi ez tu bi hevre bin/ Bi hevre herin xorînê" sözleriyle başlamaktadır. Şiirin Türkçe çevirisi şöyledir:
Birlikte geçen günleri özlüyorum Hele sabah çıkıp gidişimizi
Seninle dağlara çıkar, dolaşırdık
Birlikte söylerdik türkülerimizi
Ben o dağların ruhundan öğrenmiştim
Ta yürekten, candan, içli söylemeyi
Hem dağlarda, hem kırlar, hem sahralarda
El aman, medet aşkın elinden yani
İkimiz tam da tek bir gönül olmuşken
Sonbahar gelip böyle, ayırdı bizi
Ancak birlikte olunca küflenmez aşk
Ya bağır bir ses ver, ya da hadi uyu
(Bkz. Selim Temo: Bilinen En Eski Kürt Şairi Borazboz, Esmer Dergisi, Sayı: 8/2005)
Gecelerin harikaları üstüne
Günlerin beyaz ekmeği üstüne
Nişanlı mevsimler üstüne
Adını yazdım.
İnen bulutlar üstüne
Fırtınanın teri üstüne
Ağır ve tatsız yağmurun üstüne
Adını yazdım.
Bir Tek Düşünce
Mektep defterimin üstüne Rahlemin ve ağaçların üstüne Kumun üstüne, karın üstüne Adını yazdım.
Okunmuş, okunmamış bütün sahifelerin üstüne Çocukluğumun aksi sadâsı üstüne Buzulların üstüne, katır tırnaklarının üstüne Adını yazdım.
Gecelerin harikaları üstüne Günlerin beyaz ekmeği üstüne Nişanlı mevsimler üstüne Adını
Mevlana Mesnevi'sini ve divanını Farsça yazmıştır. Çünkü Selçuklu sarayının beğendiği, saydığı, şiir için tek araç bildiği dil Farsça idi. Yine o yıllarda Anadolu'nun bir başka köşesinde Türkçe yazan bir büyük ozanın bulunması ne şaşırtıcıdır. Bu büyük ozan, Yunus Emre'dir. Mevlânâ aruzla Farsça söylüyordu. Bir örnek:
Hemişe men çünin mecnun nebudem
Zi akl-o afiyet birun nebudem
Size bu beytin anlamını, kendi vezninde yaptığım çevirisi ile sunayım:
Bütün ömrümce ben mecnun değildim
Akıldan böyle tüm yoksun değildim
Başka bir şiirin ilk beyti:
Biya kez gayri-i tu bizâr geştem
Ve ger hofte budem bidâr geştem
Bunun da yine kendi vezninde yaptığım çevirisini okuyayım:
Gel artık başkasından bezmişim ben
Uyandım uykudan artık benim ben
* Ama bunu böyle Türkçe söylemeyi ne Mevlânâ seviyordu demek, ne de ondan şiir bekleyen Selçuklu sarayı. Fakat Yunus Emre kendi halkına Türkçe söylüyordu:
Geldi geçti ömrüm benim
Şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle gelür
Şol göz açıp yummuş gibi
İş bu söze Hak tanıktır
Bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide
Kafesten kuş uçmuş gibi
Kendini Çevirten Şiir
Herkes gibi, temelde şiirin başka dile çevrilemeyeceği kanısındayım ben de. Şiirin kendi yazıldığı dile bile çevrilemeyeceği kanısına da katılıyorum. Nedir ki, bu konuda iki noktada katılaşmış izlenimlerim var.
Bir kere, şiir, diyorum, başka bir dile çevrilemez ama, en güzel şiirler çevrildikten sonra da ikinci dile bir