Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kuşkusuz, romanın en çok üzerinde durulan kişisi "olumsuz" bir tip olan Ömer'dir. Ömer bazı yanlarıyla "Bir Skandal" hikayesindeki öğretmen Nurullah'a, "Bir Siyah Fanila İçin" hikâyesindeki kaymakama ve Kürk Mantolu Madonna romanındaki Raife benzer. Nitekim, Nurullah gibi o da aylak bir küçük burjuva aydınıdır, çevresiyle çatışma halindedir. Halktan kopmuştur. Can sıkıntısından bunalır. Öyleyken bir edimde bulunmaz. Sorumsuz, kararsız ve iradesizdir. Güya içinde bir şeytan vardır. Bütün kababati ona yükler: "Büsbütün başka bir hayat, daha az gülünç ve daha çok manalı bir hayat istiyorum. Belki bunu arayıp bulmak da mümkün... Fakat içimde öyle bir şeytan var ki... Bana her zaman istediğimden büsbütün başka şeyler yaptırıyor. Onun elinden kurtulmaya çalışmak boş... Yalnız ben değil, hepimiz onun elinde bir oyuncağız . . . " (S .55)
"Bir Siyah Fanila İçin" Sabahattin Ali’nin ilk dönem hikâyelerinden biridir. Yozgat'taki öğretmenlik yaşantısından geniş izler taşır. Nitekim, yazılışı da aynı yıllara rastlar: 1927... Hikâyede yalnızca kaymakamın huzursuzluğuna değil, toplumsal ve doğal çevrenin tanıtım ve eleştirimine de yer verilir. Bu arada doğanın çıplaklığı, memleketin geriliği, köylerin ilkelliği, memurların bilgisizliği, dedikoduculuğu, halkın yoksulluğu, gelenekçiliği de hikâyenin yapısını zorlamayan kısa ve keskin çizgilerle belirtilir.
Reklam
Bir Siyah Fanila İçin
"Konuşacak, dert yanacak bir adam!" diye kendi kendime haykırdım, yoktu!..
Sayfa 145 - Karbon Kitaplar
DÜŞÜNCELER Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf'ta "kasaba" ortamı içinde oluşan bir aşk serüvenini sergiliyordu. İçimizdeki Şeytan'da ise aynı serüveni "kent" ortamında ele alıyor. Dolayısıyla, kişiler de artık kasabadan kente geliyorlar. Bu ortam değişmesiyle birlikte ortaya konan sorunlar ve düşüncelerde de birtakım
Bir Skandal'da anlatılan hikaye Sabahattin Ali'nin kendi başından geçmiştir
"Bir Fikir Arkadaşı" ile "Bir Siyah Fanila İçin" hikâyelerinde olduğu gibi "Bir Skandal''da da taşradaki aydınların, özellikle memurların durumu taşlanır. Gelgelelim, yazarın sorumsuz, bilgisiz, tutucu aydınlara duyduğu aşın öfke, yer yer hikâyesinin yapısını zorlar. Bu yüzden, hikâye biraz uzar ve metinde iyice erimeyen eleştirilerle, düşüncelerle biraz şişer. Ayrıca, Nurullah'ın yeteri kadar sağlam ve tutarlı bir kişi olmayışı da sözü edilen eleştirilerle düşüncelerin etkisini azaltır.
Bir Siyah Fanila İçin
Ah! Bilhassa bu kadar kalabalığın içinde yalnızlık ne acı oluyor Yarabbi!
Reklam
Sabahattin Ali, Yozgat'ta özlem, yalnızlık ve sıkıntı dolu günler geçiriyordu. "Yat ve Uyu", "Mefkureci", "Bedbin" başlıklı şiirlerinde bu günlerin getirdiği duygulan yansıyordu. Örneğin, 3 Mart 1928'de yazdığı birinci şiirde şöyle diyordu: Bu karanlık bu uzun kış gecelerinde . . . Soğuk, buzdan bir perdeyle
Bir Siyah Fanila İçin
Ah!.. Bilhassa bu kadar kalabalığın içinde yalnızlık ne acı oluyor Yarabbi!..
Sayfa 143 - Can yayınlarıKitabı okudu
Yunan dili öğretmenlerinden Belikov adlı bir arkadaşım öldü. Herhalde duymuş olacaksınız. Bu adamın en büyük özelliği, en iyi havalarda bile, daima, sırtında kalın bir palto, ayağında lastikler, elinde şemsiye olduğu halde dolaşmasıydı. Bu adamın şemsiyesi kılıflıydı, saatini de güderiden gri bir kılıf içinde taşırdı. Kalem açmak için kullandığı çakı bile bir kılıfın içinde bulunurdu. Hatta daima paltosunun kalkık yakası içine gizlendiğine göre, denilebilir ki bu adamın yüzü bile kılıflıydı. Sırtına kalın bir fanila giyer, gözüne siyah bir gözlük takardı. Kulaklarını pamukla tıkar, arabaya bindiği zaman, arabanın körüğünü kaldırtırdı. Bir kelimeyle, bu adamda kabuğuna çekilmek, kendisini yalıtmak, dış etkilerden koruyacak bir kılıfın içine hapsetmek gibi önüne geçilmez sürekli bir çaba göze çarpmaktaydı. Gerçek onu sinirlendirir, korkutur, sürekli bir heyecan içinde bulundururdu. Belki de bu ürkekliğini, şimdiki zamana karşı olan bu nefretini haklı göstermek için olacak, hep geçmişi, hiç olmamış şeyleri överdi.
Sayfa 287 - Yordam EdebiyatKitabı okudu
Sabahattin Ali 21 Ağustos 1927'de İstanbul Muallim Mektebi'ni bitirdi. Görev almak üzere Ankara'ya gitti. Dayısı Doktor Rıfat Ertüzün de oradaydı. 1920'den beri Numune Hastanesinde çalışıyordu. 1927 yazının sonuna doğru Yozgat Devlet Hastanesi Başhekimliği'ne atanmıştı. Yakın dostu Cevat Dursunoğlu'nun yardımıyla yeğeninin 1 Ekim 1927’de Yozgat
Geri126
270 öğeden 261 ile 270 arasındakiler gösteriliyor.