Ah umudum
Ah gözlerine bir ömür heba ettiğim.
Ah gülüşüne öldüğüm adam
Güçsüzlüğüme güç katanım
Seni gördüğümden beri bildiğim tüm yollar sana çıkıyor
Avuç içlerindeki her bir çizgiye ömrümü bağladığım
Seni sevmekten başka bilip bileceğim yok benim
Sabahları uyanır uyanmaz aklıma gelenim
Olur olmaz zamanlarda içimde birikiyorsun.
Sesinin her bir tınısına bin ömür adadığım
Hayatımı kokusuna emanet ettiğim
Ah sakallarına çiçekler ekeceğim adam
Ah gülüşüne bittiğim
Hiç bir sözlükte kelime anlamı yoktu gülüşünün
Ben de çok düşünmedim zaten
Kısaca hayatıma verilen en güzel hediyem
Ömrümün hediyesi
Bir yudum su gibi muhtaç olduğum
Göğüs kafesinin serçesiyim
Kalp atışınla hayata tutunuyorum
Ben senden bir adım öteye gidemem
Ne olur nefesinden , kokundan uzağa atma beni !
Gülbeyaz Özdemir
Köy Enstitüsü mezunu eğitimci Fakir Baykurt,
evlerinin önünde açılan yeni kahvede çay içmek ister.
Anası çayı söyler ama ağzı yanan Fakir Baykurt bardağı yere atar. İşte sonrası...
1929'da Burdur'da doğan asıl adı Tahir olan Fakir Baykurt'un çayla tanışması ve anasıyla öğretmenlik konusundaki diyaloğu çarpıcı...
1948'de
Ölmeyeceksin
Dudağından bir yudum içmeden hayatı
Öyle kolay kolay bırakmayacaksın
Bir incir kökü misali
Dört elle sarılacaksın sevdiğine
Öldüm demeyeceksin
İsmin anılıyorsa
Şu koca devranda
Bir küçük kara parçasında
Gelme diyorsun
Bu gel demektir
Birazdan güneş doğacak
Doludizgin atlılar geçecek yüreğimden
Seni düşüneceğim
Gümüş mahmuzların parlaklığınca
Yağmur nal izlerini örtmeden
Sana geleceğim
SESSİZLİK
Biz o kadar, o kadar ağladık ki beraber,
Gözyaşları doldurdu avucumu şimdilik.
Şimdilik uzun uzun, bambaşka bir sessizlik
Yavaşça alçalarak, yavaşça bizi dinler.
Etrafta kalan sesler kesildi birer birer.
Hatırlamaz olmuşum, her şey uzakta, silik.
Yalnız senin vücudun... Ah, işte bir içimlik
Bir su gibi ellerin avucumda serinler!
Vücudunun gölgesi bak yerde gölgemle bir,
Yeni bir nefes gibi sessizlik göğsümdedir.
Sessizlik içerime doluyor yudum yudum.
Dolu bir yelken gibi göğsümde genişleyiş,
Ve öyle için için ve öyle geniş geniş.
Ben hiçbir şey duymadan, ben yalnız seviyorum.
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar
bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin
Güzel çoban, bir içim, bir yudum su testinden
Bugün sıcak yine pek, sanki ortalık yanıyor
Güzel çocuk senin olsun hayatım istersen
Niçin gözüm sana baktıkça böyle yaşlanıyor?
Güzel çoban, ne kadar tatlı söylüyorsun sen
Yalan da olsa içim doğru söyledin sanıyor
Güzel çocuk, bana bak, aldatır mıyım seni ben?
İçin bu yaşları boş anlıyorsa aldanıyor!
Güzel çoban, bir içim, bir yudum su testinden
Bugün sıcak yine pek, sanki her yanım yanıyor!
Tevfik Fikret
Şu geçen başını kaldırıp vicdanıyla baksa
Öz yurdunda garip yaşıyor mabed-i aksa
Ateş geliyor gökyüzünden, yok mu bir çaresi
Bakışlarla, ne kardeşi kaldı ne hanesi
Hastane duvarlarında yatıyor çoğu cansız
Ve yaşlı bir amca, kucağında yaralı kız
Söylesene amca, kabus mu bu gördüklerim
Enkazın altında can çekişti sevdiklerim
Söyleyemedi amca, bu
Her gittiğim yerde yanımda sen vardın
Yemez, içmez, konuşmaz, hep yüzüme bakardın
Anlamazdım
Üstüme yağmur düşmeden şemsiye gibi açılırdın
Işıktın, ıtırdın, herkese sırdın
Anlamazdım