Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif…
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Duygusal işkencenin şiddetini ve etkisini arttıran, sürecin uzamasına neden olan önemli faktörlerden biri de manipülatörün konuşma ve ikna etme kabiliyetidir. Nüktedanların karşısındaki insanı etkileme ve yönlendirme becerileri yüksektir. Elbette ağzı her laf yapanın ya da güzel sözler sarf edenin bir manipülatör olduğunu söyleyemeyiz. Burada mesele güzel sözler sarf edebiliyor olmak değil, güzel sözlerle perdelenmiş olumsuz kodların (düşüncelerin, inançların) karşı tarafa aktarılması ve benimsetilebilmesidir.
Git başımdan istemiyorum ben seni.
Her sabah aynamdan bana bakıp durma!
Bırak rahatça yaşayayım günümü.
Hayalinle karşımda kırıtıp durma!
Git başımdan istemiyorum ben seni.
Başımı belaya sokmayamı geldin?
Ne işim olurdu ki benim sevdayla.
Gözlerindeki kurşun tenindeki kin...
Git artık baştan çıkaran günahınla!
Başımı belaya sokmayamı geldin?
Pul altın olmaz boyamakla sarıya.
Bendeki o beni sen ne bileceksin.
Suyu tırnaklayan ellerim duru ya...
Kan kustuğum günleri de göreceksin.
Pul altın olmaz boyamakla sarıya.
Niye hep adını sayıklıyorum ki?
Sırılsıklam uykulardan uyanırken?
Oysa beynimde çoktan öldü bu türkü.
Bu gece kendimi bile sevemezken;
Niye hep adını sayıklıyorum ki?
''Onlar çok güzel olabilir ama sendeki şefkat kimde var?'' bir iltifat değildir. Usta bir manipülatörün duygusal yoldan karşısındaki insana zarar vermesidir.