Ördüğüm duvarların yıkılışını izledim , Akreple yelkovanın birbiri ile verdiği o savaşı , Dalgaların içine alıp götürdüğü nefesleri ,canları , Gördüm doğruların yanlışlarını , Güneşin eşsiz günbatımını , Gözlerini izledim mavi,yeşil , kahve tüm tonları , Her şeyi tek bir filmde , tek bir oyuncu ,tek senaryo Bitmeyen bir hikaye gibi izledim .. Kavgaların bittiğini hiç görmedim , Gidenin geldiğini , Geldiğinde kalanı hiç bulamadım . Aradım çerçevedeki tek resmin gerçek sahibini , Ne gördüğüm sesleri , Ne gördüğüm izleri , Ne açan bir nar çiçeğinin kokusunda , Bende olanı kimse de göremedim . Öldü dersin, yaşadı dersin ,vardı dersin ,yoktu dersin Her şeyi söyle , Ama duymak istediklerim daha önce hiç duymadıklarım ..
Bilekleri kesmek filan hikaye,hiç umudunu kestin mi? Ben kestim,Sanki kanaması durmak bilmeyen hayat damarlarından birini kesmişsin gibi, Kanaması durmuyor ve her saniye daha çok acıtıyor,Daha kötü olan ne biliyor musun? Ölmüyorsun….:(
Reklam
Yazar Sema Maraşlı, giderek artan kadın cinayetlerinin gerçek sebebini yazdı. Uzun zamandır bu konuda çalışmalar yapan Maraşlı, kanuni düzenlemelerin yanlışlığıan vurgu yapıyor.Maraşlı, son cinayetten sonra bunları tekrar dile getirdi ve İstanbul Sözleşmesi'ne dikkat çekti. Maraşlı'nın Çocuk ve Aile sitesindeki yazısı şöyle: İstanbul
FRANZ KAFKA HİKAYELER
Tapınan’la Söyleşi: Dua eden kıza gönlünü kaptırır ve onu görmek için her akşam kiliseye gider. Tapınanları seyredip gözlemlerken genç bir adam dikkatini çeker. Artık gönlünü kaptırdığı kızdan ziyade rahatsız davranışlarıyla genç adamı izler. Bir gün genç adamı kiliseden yaka paça çıkarır sert bir şekilde sorgular. Her zamanki gibi sarhoş olan
Söylence
D şehri akşamın ilk karanlığı altında herhangi bir günü yaşıyordu. Güneş Antik Yunan zamanında yapıldığı söylenen şehir kalesinin ardına sinerek eğleştikten sonra kaybolmuş, son ışınlarını umarsız bir akşam yorgunluğu yaratırcasına sunuyordu. Yaz, kış şehrin üzerinden eksik olmayan, seyrelmiş sis tabakasına benzeyen buğu yine şehrin üzerine
Anneme mektup- 1
Bu sana yazdığım kaçıncı mektubum, yazarken sanki sadece seninle ben varız bu yeryüzünde, öyle ihtiyacım var ki buna. Beni gözlerinle çıkarıp bu kaosun içinden bassan bağrına. El yordamı ile öğrettiğin bu hayatın acımasız yanlarını, sesinle çevirsen tebessüme. Ablalarımın adlarını sıra ile sayıp, en son beni bulsan yine. Ben de mola versen. Dinlensen kalbimde, yüksek sesli özgürlük hayallerimi dinlerken, -deli kız- deyip, sakinleştirsen küçücük yüreğimi. Sensiz ve sessizce, salkım saçak geçen yılların arasından geçip geldim bunca yaşa, dünya döndü güzel kalpli annem, zarif, merhametli, cesur ve sabırlı annem... Varsın geçsin zaman, varsın değişsin takvimler, ne eksilir ki acıdan, ama kimse kimsenin içini görmeden yaşar. Çünkü söyleyecek sözümüz bitmiştir. Öyle bir sustuk ki tüm sözler intihar etti bu veda uğruna. Bilirim ki herkesin var vedaları, başka başka, ağır ve geçimsiz acılar. Ama sen benim acımsın, sen benim kaybolduğum en büyük yokluğumsun. Öyle büyük gittin ki! Ve Öyle çok gitmedin ki! Anmak seni, varmışsın gibi hissetmek daima...Mayalandıkça taş gibi ağırlaşan hasretim, en uzak gurbetim. Anlatmalara doyamadığım efsanem. Ömrümdeki eşsiz hikayem. Hiç bitmeyen bir varmış bir yokmuş masalım. Anneliğin hakkını en çok verenim. Ve hiç dönmeyen gidenim. Ruhunu yanımdan alma ne olur. Sonay Karasu
Reklam
435 öğeden 111 ile 120 arasındakiler gösteriliyor.