ORYANTALİZMİN GÖRÜNMEYEN (BİLİNÇALTI) TEMELİ, MÜSLÜMANLARIN HER ŞEYİ BATI’DAN ÖĞRENDİĞİ FİKRİ ÜZERİNEDİR Geçmişte İslam düşünürlerinin yabancı kaynakları kendi düşüncelerini zenginleştirmek için kullanmalarına örnek olarak Abbasi Halifesi al-Memun ve Beyt ül-Hikme’nin antik Yunan metinlerini tercüme etmesi ve bu metinlerin İslami felsefe,
Ayrı ayrı hikayelerin, ayrı ayrı sonlarını yaşayacağız. Biliyorum aslında hiçbir hikaye mutlu bitmez. bir cenaze kalkacak, kimin olduğunu bilmeden üzülüp geçeceğiz her zamanki gibi. Bilsek ne değişirdi? Kaç yarım cümleyi tamamlamaya yetecekti? Her veda son bir kez sarılmayı hak etmeli, ilk ve son olmalıydı bu. Ben yine arayacağım seni, konuşmaya
Reklam
"Hiç bitmeyen hikaye hayatın kendisidir. Her insanın hayatı, yaşarken kendini anlatan bir hikayedir. "
Mutlaka okuyun güzel bir hikaye.
Yaşlı adam kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli gözükürken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine. Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı. "Onlar" dedi, "benim için iki simgedir evlat." "Neyin simgesi" diye sordu çocuk. "İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları." Çocuk, sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve her çocuğa has bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi: "Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?" Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa: "Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem o!"
Tamamlanmamış her aşk, hatırlamaya mahkum bir hikayedir. Gözlerimizdeki o ışıltı, dokunamadığımız eller, duyamadığımız fısıltılar... Her biri, yüreğimizin en derin köşesinde saklı kalan, bitmeyen bir özlemin parçaları. Bu yarım kalan sevdalar, gökyüzüne ulaşamayan yıldızlar gibidir, ulaşılmaz ve sonsuz. Bir bakışta başlayıp, bir ömür süren bekleyişler... Kavuşmaları mahşere kalmış, zamanın ötesindeki bir aşkın bekçileri. Her veda, bir sonraki buluşmanın hayaliyle çırpınırken, her buluşma, belki de son kez sarılmanın hüznüyle yoğrulur. Ve işte, zamanın kıyısında duran bu aşıklar, kavuşmanın sadece bir ümit olduğu bu dünyada, belki de ancak mahşerde birbirlerine kavuşacaklar. Orada, zamanın ve mekanın son bulduğu yerde, tamamlanacak tüm yarım kalmış sevdalar. Ama şimdilik, her hatıra, her özlem, her bekleyiş, sadece kalplerinde yaşayan birer hikaye olarak kalacak. Mahşere kalan bu kavuşma, aşkın en saf, en temiz haliyle yankılanacak sonsuzluğun derinliklerinde.
1957 – 59 İstanbul, Fatih, Bütün gün beni, bu kâğıtların başında oturmaya iten yalnızlığımı düşündükçe acımın artmasını istiyorum. Bu büyük, kalabalık şehirde hiçbir teselli yok benim için. Acım, çok önceleri, başka sokakların, başka pencerelerin, yatak odalarının, bütün o anlamsız eşyanın bulunduğu ortamda çok daha büyüktü. Şimdi başka bir
Reklam
81 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.