«Aynı gece, tutukladılar Aleko'yu.
Kimseyi ele vermedi Aleko. Üç gün
üç gece asılı kaldı. Kimseyi ele vermedi.
Bir militan gibi öldü Aleko.
Gerçek bir Yoldaş gibi öldü. Son anında
haykırdı: «Binlerce yıldız var içimizde bizim.
Öldüremezsiniz ki onları.»
Ve Aleko yıldızları savaş bayrağına verdi.»
Uyumsuz duygusu bu kadarcıkla uyumsuz kavramı olmaz. Onun temelini atar, o kadar. Evren konusunda bir yargıya vardığı kısacık an bir yana, onda özetlenmez. Sonra daha ileriye gitmek kalır ona. Canlıdır, yani ya ölmesi, ya daha ilerilere yankılanması gerekir.
".."kendine gel" dedi sert bir biçimde, "ıstakozlar hep canlı haşlanır. böyle olması gerekir." ıstakozu yakaladı ve sırtüstü çevirdi. hayvan titriyordu. ''hiçbir şey hissetmezler.'' dedi.."
İstemek, aykırılıklara yol açmaktır. Aldırmazlığın, yüreğin uykusunun ya da ölümcül vazgeçişlerin verdiği bu zehirli esenliğin doğması için düzenlenmiş her şey.
Bütün büyük eylemlerin, bütün büyük düşüncelerin önemsiz bir başlangıcı vardır. Büyük yapıtlar çoğu zaman bir sokağın dönemecinde ya da bir lokantanın kapısında doğar. Uyumsuzlukta da böyledir. Özellikle uyumsuz dünya, soyluluğunu bu zavallı doğuştan alır.
Ölünün suretini sıyırır ölüme ağıt yakılan parça parça methiyelerde. Kim yarışa girdi ve bu gerçeği yaymak için öne geçti, düşün müjdesini açarak, cesedi durdurarak ve ruhu boşluktan kurtararak bu yok oluşta?
- Çok mu karşılaştık?
- İki kez: Birincisinde yağmur altında ve İkincisinde yağmur
altında, üçüncüsüne karşılaşma denir mi bilmem. Yolcuydum.
Eskiden az çok hatırladığım seni unutmak üzere gidiyordum.
Şimdi seni anmayı da unuttum. Düşlüyorum sadece.
İçtikçe bütün zincirlerinden kurtulduğuna inanıyor, bu yüzden daha çok içiyorsun.. Aslında içtikçe, kendi kendini müebbede mahkum ettiğin, 'bükülmez, esnemez, yenilmez' zırhının içinden çıkıp, çıplak kendin olma cesareti buluyorsun.