Bir apartmanın 11.katında oturuyordu kahramanımız.
“Uyandığında saat çoktan ikiyi geçmişti.Mütemadiyen pencereyi açma ihtiyacı duydu,perdeyi sola çekti ama bir perde daha vardı.ne yaparsa yapsın açamayacağı..,kenara kenara toplayıp koyamayacağı…
Sis tüm şehri sarmıştı.Yine de yürümeye karar verdi.
Evden çıktı köy yoluna döndü.Biraz nefes almaya,biraz da insansız kalmaya ihtiyacı vardı..
Bir adım önce sağ sonra sol ve sonra tekrardan önce sağ sonra sol..
Nasıl anlatabilirdi ki üzerine çöken ağırlığı..Bir türlü içine sindiremediği çoktan gerçekleşmiş olayları? Midesi bulandı,ne zaman aklına düşecek olsa midesi bulanırdı..
Yolda bir sis bulutunun içinde değilde sanki kendi zihinin bulanık köşelerinde geziniyordu.Arada bir iki araba da geçmese,kaybolduğunu sanacaktı.
Derin bir nefes aldı,tüm akciğerlerini doldurdu,sanki ne kadar derin nefes alırsa o kadar sakinleşecek gibi..Olaylar bir anda dağılacak gibi..Tüm kötülüklerin bizden uzak bir diyarda yaşandığını sanacak gibi..
Durdu,boş bakıyordu çünkü içi bomboştu.Ağlamak istedi ama ağlayamacak kadar da alışmıştı.
Oturdu bir süre sisin dağılmasını seyretti.
Belki tüm acılar geçerdi,her şeye bir çözüm bulunabilirdi.. Lakin ahlaksızlığa henüz bir tedavi henüz bir ceza bulunamamıştı..”
Karanlık çöktüğünde çoktan eve dönmüştü.Yaşayacaktı,tüm bunlara rağmen hala ayakta duran son bir onurlu insan kalana kadar…