Burcu Dündar Zeypak

Çıt çıkmıyordu diyemeceğim. Her geçen gün biraz daha kırılıyordum ve kalbimin çatırtıları geliyordu kulağıma. Senin de duyuyor olmanı ne çok isterdim.
Reklam
Sevgi, sevdiğin ölünce azalmıyordu. Azalsa zaten adı sevgi olmazdı.
O gidince hayatlarınızın yabani bitkiler gibi yıllarca birbirlerine doğru büyüyüp iç içe geçtiği yeri, bu müşterek alandaki şahsi hikayeni, yani onun yanındaki seni de kaybediyordun. Karşılıklı oturduğun masaları kaybediyordum mesela. Sadece ona anlatacağın şeyleri kaybediyordun. Onu bir sabah kahvaltıya çağırma ihtimalini. Ondan ödünç alacağın ve vermeyi unutup unutup sonunda el mecbur senin ilan edilen giysileri. Günlerdir içini kemiren bir meseleyi gecenin bir vakti kapısını çalıp anlatma şansını ve onum verdiği akılla belli bir yönde alacağın kararları. Yüz yıldır tanıdığın birine iç rahatlığıyla şımarma, kızma, surat asma, bozuk çalma, onunla kavga etme hakkını. Birinin sen leb demeden leblebi diyecek olmasını kaybediyordun. O, seninkilere dolanmış köklerini söküp alırken, seni de yerinden ediyordu. Aynı bahçenin çiçekleri olmak böyle bir şeydi. Bilmem kaç yılda kurduğun, tıkır tıkır işleyen yaşam düzeneğini bozuyordu bu gidişler. Tekerine çomak sokuyordu. Çanına ot tıkıyordu. Üst üste dizdiğin, o şekilde dengede durmasına hem senin hem de yeryüzü yasalarının ikna olduğu her şeyi yıkıp deviriyordu. Çirkin kalabalığın içinde güç bela arayıp bulduğun müttefiklerini, onlarla birbirinize doğru yol alırken aştığınız bütün engelleri, yollarınızı kesiştiren rastlantıları, tehlikeli virajlar dönüp de sırf el ele olduğunuz için yuvarlanmadığınız şarampolleri, ama en çok iki insanın bütün arızalarına ve aksaklıklarına rağmen birbirini sevmek için harcadığı emeği, inadı, merhameti ziyan ediyordu.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Artık yeni insanları sevmekte güçlük çektiğin yaşlara geldiğinde, daha az müşkülpesent ve muhtemelen daha cesur olduğun yaşlarında bir yolunu bulup çok sevmeyi başardığın birini havaalanına bıraktıktan sonra, o dev ayrılık makinesinin kapısından çıkıp birkaç saat önce birlikte geçtiğiniz yollardan, bu defa tek başına elin kolun bomboş dönerken kuru ekmek gibi ufalanıyordu için.
Sonuçta her şeyin değil ama pek çok şeyin gerçekliği senin kendini neye inandırdığınla ilgiliydi.
Reklam
Reklam
Geri136
552 öğeden 541 ile 552 arasındakiler gösteriliyor.