Düşünmek , bazen acı verir insana. Çünkü düşündükçe anlarsın bazı şeyleri, farkına varırsın acı gerçeklerin. Çok tehlikelidir de aslında. İpleri elden kaçırınca durduramazsın içindekileri. Ağırlık olmaya başlar zihninin içinde , taşınmaz hale gelir başın. Bu durumun sonu ise yakın. İpler elinden kaçmışsa, düşüncelerini ve seni toplum da dışlar . Hastalık kabul eder bu düşünce biçimini . Deli derler sorgusuzca Ama düşünmezler hiç deli dediğinin içinde olup biteni. Belki dışlandığı toplumdan daha zekiydi kendisi ya da önemsenmemişti ona zulm eden düşünceleri , dinlememişti kimse , boşverilmişti işte . Her şeyin fazlası zarar derler , daha fazlasını istememize sebebiyet verenler. İpi bizden alanlar aynı kişiler , bizi düşünmeye itenler .
Düşündükçe iğrenirsin etrafında dönen sahteliklerden . Düşündükçe soğursun bu zalim insanlıktan , pisletilen dünyadan. Peki hiç düşünür müsün deli dediğinin düşünce dünyasını? Her şeyin olayını çözmüş biri de olabilir deli diye hitab ettiğin, hayattan çıkarabileceği tüm dersleri eksiksiz tamamlamış biri de . Biraz düşününce bizler de öyle değil miyiz? Yaşananlardan ders çıkartmaz mıyız ? Hep bir arayış içinde bulunmaz mıyız? Yani herkeste vardır biraz delilik. Ama asıl delilik düşünmeyi hiç denememiş , bilinmezlik dünyasına adım atmamış eksikliklerinde boğulanlardır . Bizim deli dediklerimizse çoktan tamamlanmışlardır.
(“ Kafamın içi ,cam kırıklarıyla dolu doktor.
Bu nedenle beynimin
her hareketinde, düşüncelerim acıyor.
Anlıyor musun?”~Oğuz Atay~)