Selim bir eksiklik hissediyordu. Birkaç adım sonra bunun ne olduğunu keşfetti ve kendi kendisine kızdı; Dün gece olduğu gibi kızın yine koluna girmesini beklemişti. Bu hayali yahut bu ümidi attıktan sonra Leylâ'nın yüzündeki güzelliği seyretmeye daldı. Bunu, Leylâ'ya hiç bakmadan yapıyordu. Bakmadan görmesini iyi bilirdi.
Beni niçin üzüyorsun?
Gözlerini süzüyorsun
Kirpiklerin paralıyor
Bakışların yaralıyor
Rengin hangi çiçekten
Bilmem hangi çiçekten?
İster darıl, ister kız
Tek adını söyle kız!
Kendi başlarına bırakıldıklarında Arjantin ovalarına salıverilmiş sığırlar gibi, doğal buldukları bir yaşam biçimine geri dönmüşler, bir anlamda atalarının yolundan gitmişlerdi. Doğuyorlar, sokaklarda büyüyorlar, on iki yaşında çalışmaya başlıyorlar, güzelleşip cinsel isteklerinin uyandığı kısa bir gelişme çağının ardından yirmisinde evleniyorlar, otuzunda orta yaşlı insan olup çıkıyorlar, atmışına geldiklerinde de ölüp gidiyorlardı. Ağır koşullarda çalışmaktan, boğaz kavgasından, komşularla didişmekten, sinema, futbol, bira ve en önemlisi de kumar yüzünden kafalarını çalıştırmaya fırsat bulamıyorlardı. Onları denetim altında tutmak hiç de zor değildi.
Bazen çizmelerimi çekip kırlara çıksam bile, hiç insan yüzü görmeyeceğim taraflarda dolaşmayı tercih ediyor, gece yarısı eve gelip mindere uzanıyor ve birkaç saat uykudan sonra ertesi sabah, "Neden hala yaşıyorum?" diye acı bir hisle uyanıyordum.
Sayfa 146 - Yapı ve Kredi Yayınları 90. BaskıKitabı okudu
Muhakkak ki dünyanın en lüzumsuz adamıydım. Hayat beni kaybetmekle hiçbir şey ziyan etmeyecekti. Hiç kimsenin benden bir şey beklediği ve benim hiç kimseden bir şey beklediğim yoktu.
Sayfa 124 - Yapı ve Kredi Yayınları 90. BaskıKitabı okudu