Yirminci yüzyılın çağdaş roman dalında klasikleşmiş eserlerinden sayılan “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört”, George Orwell’in “Hayvanlar Çiftliği”nden sonra kaleme aldığı son eseridir. Üç totaliter devletin sürekli savaş hâlinde hüküm sürdüğü düşsel bir gelecekte, bugün Britanya diye de adlandırılan topraklar, Okyanusya’nın hâkimiyeti altındadır. “İngsos” adında bir rejimle yönetilen toplum, tümüyle geçmişten koparılmış, hafızasız, iradesiz, muhalefetsiz bir yaşam mücadelesi sürdürmektedir. Toplumun büyük çoğunluğu, son derece ilkel şartlarda ve kendisi için belirlenmiş sınırlar içerisinde olmasına rağmen “İleri düzeyde ve geniş imkânlarla” yaşıyor olduğuna inandırılmış durumdadır. Sistem; öğretileri, aygıtları ve yürütücüleri tarafından çok sıkı bir koruma ve denetim altında varlığını sürdürürken “Parti mensupları” ile “Proleterler” olarak sınıflandırılmış kitleler, “İnsanca yaşamanın” ne demek olduğunu bilmeyen bir teslimiyetçilikle “Büyük Birader”e boyun eğmiş durumdadır. “İnsan”lıklarını sürdürmek ya da kısmen korumak isteyenler ise kraldan çok kralcı mensupların, aşırı bağlılıkları ve “Düşünce Polisi” diye adlandırılan bir mekanizma sayesinde “Buharlaştırılmak” suretiyle ortadan kaldırılmaktadır.
Dilin bütün inceliklerini kullanarak distopya türüne bir başyapıt kazandıran Orwell, bu eserinde çeşitli göndermeler yoluyla dil ile özgürlük arasında doğrudan bağlantı kurmaktadır. Orwell’a göre dili kötü kullanan, kelime hazinesi daraltılmış ya da tümüyle değiştirilmiş toplumlar, tutsak kalmaya mahkûmdur.