ÇAKOZ i. (türk. çak-mak\ yun. sonek - os)
Anlama, bilme, sezme (durumu): “-Ulan
ne iş! Büsbütün Hafız mı? Yoksa çakoz da,
bize dümbelek mi çalıyor?" (Kemal Tahir,
Esir Şehrin Mahpusu). ÇAKIZ da denir.
ÇAKOZ ETMEK d. Anlamak, kavramak,
sezmek. • (Birisine) Durumu sezdirmek,
başkalarına belli etmeden anlatmak.
ÇAKOZ OLMAK d. Anlamak, kavramak,
sezmek: “Bir iki derken otel kâtibi çakoz
olmuş." (Mehmet Şeyda, Baba).
ÇAKOZLAMAK f. Bk. ÇAKOZ ETMEK. “Futbol dehamızı anında çakozlayıp Guadalumpur'daki milli maçta bizi antrenör olarak görevlendirdi." (Altan Erbulak-Orhan Alev, İki Üşütük)