Zamanında kırıntıydın. Koptun, çarptın, karanlıkta süzüldün, uzaya sürtündün. Yandın, tutuştun, közdün, sonunda dipdiri yere düştün. Yekpare bir bilincin kırığı, mecburen eksiksin. Bu yüzden hiçbir çöle en büyük duyguyla bakmadın henüz, hiçbir kahrı çekmedin dibine kadar. Can kulağı dinlesen de birçok sesi işitmedin. Bildiğini bilmekle uğraşan sen ezeli yetim, aynı anda hem yerdeki kayıp hem gökteki har, hatırladığın neyse o kadarcıksın. Dünya dediğin senin sahibin, hatırladıkça daralan, unuttukça boşalan yer. Sen hem dara hem boşluğa dair, şimdi, burada, bir can parçası, sadece cins, sadece yurttaş değilsin.
YİNE AYLARDAN KASIM
Kasım hep bir yaprak dökümüdür içimde. Sağır eden bir sessizlik beynimde. Uzun upuzun yollarda hayal edip, kuru yapraklara basarak ilerledim düşlerimde. Hani kar yağınca o öbek öbek karlar ayağınızın altında ezildiiğinde çıkan ses olur ya, yada kuru yaprakların ayak altında can çekişen cam kırığı sesi gibi her basış umudun,
Ölmeden bir insan yıldızı kayar mı?
Söner ışıkları, kainatı ıssızın.
Son ümit yitmeden, insan cayar mı?
Yıldızlar düşer mi fecir olmadan?
Gider ya bazen insan, güneş doğmadan.
Gider ansızın.
_Türk olarak arabistan'a gidiyorsun. İnsanlar seni Türkçe selamlıyor; camilerden her gün Türkçe dualar yükseliyor; senin toprağını kutsal kabul edip senin gibi giyinmeye, düşünmeye ve konuşmaya çalışıyorlar. Yerde Türkçe bir yazı, örneğin Türk malı bir çikolatanın ambalajını görünce öpüp yerden alıyorlar. Okullarında senin tarihin,
Ve can Cânan’dandır. Semâda Ahmed muştusu
Hira’da Muhammed korkusu
Hicret’te Sıddık telaşı
Mekke’de mahbubiyet davası
Taif’de rahmet duası
Medine’de Ensar sevdası… Ne varsa, Cânan’dan yana, hepsi candan âlâ, hepsine can feda, hepsine canlar kurban olası.