Kendilerinden emin, mutlu.. iki adım ötelerinde, vagon hücresinde, oraya onların işgüzarlığı ile tıkılmış bir adamın kendi kendini yiyerek erimesi umurlarında değildi onların. Oysa bu adam ne bir hırsız, ne bir arsız, ne bir saldırgan, ne de bir katil idi. Aksine, savaşmış, yaralanmış, tutsak olmuş, karısını ve çocuklarını sevmekten başka, varoluşunun özü olan bu sevgiden başka, kimseye zararı dokunmamış, saygılı ve saygıdeğer bir insandı.
Ama onların aradıkları da işte böyle, hiçbir partiye yazılmamış, bundan dolayı da hiçbir şeye yemin etmemiş böyle bir adamdı ve bu adamı tıkmaları gerekiyordu hücreye. " İşçi sınıfının mutluluğu için öylesi feda edilmeliydi."
Cengiz Aytmatov sevgili yazarın KGB'yi en çarpıcı örneklerle ağır bir şekilde suçlayan bu kısmı kitaptan çıkarılmıştır.
KGB için iktidar, daha doğrusu bu örgüt hiç söndürülmeyen yanması gereken bir sobadır. Bu sobanın yakıtı da yaş kuru fark etmeksizin odun niyetiyle atılan insanlardır.
O sobaya atılanlardan birisi de coğrafya öğretmeni Abutalip Kuttubayev'dir. Kendisi savaş esnasında esir düşmüş ve emredildiği üzere kafasına kurşun sıkıp intihar etmeden yurduna döndüğü için başına türlü türlü belaların geldiği bir adam. Onurlu ve bilge bir karakter Abutalip.
Ve o sobanın yanması için odun bulan görevli ise akdoğan bakışlı Tansıkbayev. Adeta gözünü koltuk, mertebe sevdası bürümüş bir savcı.
Abutalip'in yaşadıklarını kaleme aldığı ve çocuklarına hatıra olarak bırakmak istediği anı defterlerini, onu suçladıkları hainliğin bir delili olarak görüp, onu eşinden çocuklarından alıkoydukları bir hikayeyi anlatıyor.
Okuduğum en manidar kitaplardan birisiydi diyebilirim. Suçsuz yere ne çok canların yakılabileceğini ve bu canlara hiç bir önem vermemeleri ne acıdır... Bir koltuk sevdasının ne canlara ne göz yaşlarına ne hayatlara mâl olduğunu bilmemek, görmemek ve hatta bilmek ve görmek istememek ne acı bir gerçektir.