Bir okulun amacı her çocuğu kazanmaktır.
Karne hediyesi neden sakıncalıdır?
Karne hediyesi çocuğa "okulda başarılı olmak kendi içinde değersizdir" mesajı verir. Öğrenme amaç olmaktan çıkar, araca dönüşür. Asıl amaç, hediyeye ulaşmak olur. Öğrenme değersizleşir. Çocuk, sadece öğrenmek için öğrenmelidir. Karne hediyesi bu amacı değiştirir. Gerçek öğrenme ikinci plana atılır. Örneğin, çocuk öğrenmesi zor olan işleri, başarısız olma korkusundan dolayı seçmez. Kolay İşleri seçer. Başarıyı, gelişmeye tercih eder.
Reklam
Pumalar avlarını kovalar­ken, yakalama ihtimalleri olmasına rağmen birden durur. Puma ne­den durdu diye merak edersiniz. Aslında puma ince bir enerji hesa­bı yapmıştır. O avı yakalamak için harcayacağı enerjinin, o avı yedi­ğinde alacağı enerjiden az olacağını hesaplamıştır. Onun için koş­mayı bırakır. Tüm canlıların amacı enerjilerini en iyi şekilde kullan­maktır. Yoksa yaşamda ayakta kalamazlar.
Ödül, amacı araca dönüştürür. Ödülle ödev yapan çocuk, ödevi araç ödülü amaç olarak görür. Hatta çocuk ödevi ödüle engel görerek ödevden soğur.
İnsanlar ödül kazanmak için yarışınca, birbirlerini düşman olarak görür. Çünkü kendileri ile ödül arasında duran herkesi, bir engel olarak görür. Kimse de engelleri sevmez; seçimlere giren parti liderlerinin birbirlerini engel görmesi ve karalaması gibi. İnsan düşman olarak gördüğü kişilerle sağlam bir ilişki kuramaz. Kişinin amacı ilişkilerini korumak değil, ödülü kazanmak olur. Kısacası, ödüllü ortamlarda insanlar birbirleriyle arkadaşlık ve dostluk kuramaz. ~^~
Sayfa 187Kitabı okudu
Amacı üremeyle sınırlandırıldığında evlilik insanlık dışı hale geliyor. Eşlerin ve özellikle kadınların kişisel doyumlarının, yerine getirilmesi gereken esas görevin yanında hiçbir önemi kalmamıştı. Kadının birleşme sırasında zevk almaması ya da kocasını arzulamaması, ancak hamile kalmasına engel olabileceği düşüncesiyle endişe uyandırıyordu. Farklı yakınlaşmalar ya da cinsel uyarılmaların peşine düştüklerinde kadınların alacağı olası cezalar, evli kadınların yüzyıllar boyunca çektikleriyle neredeyse eşit derece tahrip edici boyuttaydı. Süregelen yasalar, bir yandan eşlerini dış tehlikelerden koruması ve onları çok sert dövmemesi gereken erkeklere, eşlerini "yönetme ve cezalandırma" hakkı veriyordu. Mahkemeler aile içi uyumu desteklemek ve "kutsal" yuvayı devlet müdahalesinden korumak gerekçesiyle, dayak yiyen kadınları korumak yerine görmezden geliyordu.
Reklam
199 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.